Sunday, April 19, 2009

"Laflayalım" II

Yürüme, koşmaya dönüşüyor.

Sabah çok erken değil, 10'a geliyordu uyandı Nehir. Bu iyi oldu, çünkü öğlen, dünkü dört saatlik uyku yerine, normal, iki saatlik bir uyku molası verdik.

Blood countlar harika! M A Ş A L L A H.

ANC 1.86 (normal değerler 1.5'ten başlıyor) (Özlemcim, WBC (lökosit), ANC farkı, ilişkisi nedir ve Türkçeleri nedir açıklamasını sen yapar mısın, ben bu konuda yetersizim...HGB, ve platelets hemoglobin, trombosit idi di mi) Pratikte ANC belli bir seviyeye gelince, enfeksiyona karşı vücut direnci artmış oluyor, biz o seviyeyi geçtik bugün. WBC lar da yükselişte (2.55! hatırlarsanız, 0.02 idi, normal değerler 5 li sayılar). Hatta hemoglobin de yükselmiş. Platelet lar düşüktü, bakalım yarına nasıl gelecek. Morfini azalttılar. TPN'i henüz değil. Antibiyotikleri de kestiler.

Bugün Alman doktorla el sıkıştık. Klinik nöbeti bitmiş, muhtemelen labarotuarına dönüyor. Sarılmadım ama elini sıktım. Teşekkür ettik. Bizim için arkadaşına yazıp, Almanya'da NB konusunda en iyi merkez hangisidir öğrenecek. Mahmut da benim gibi adamı çok beğendi. İkimiz de işini iyi yapan insanları beğeniyoruz. Burada sıklıkla karşılaşıyoruz. Dediğim gibi benim listemde, Nuchtern birinci sırada, bu Alman ikinci sırada, Çinli hemşire Connie ve Filipinli hemşire Fay, 9. kattaki PCA ile, bu kattaki Celeste adlı PCA de kendi alanlarında listeme girdiler.

Günü sakin, oyun, yine küçük tantrumlarla geçirdik. Tantrumlarını seviyorum. Yani bazen "Aaa, yeter" hissi verse de, onun tüm bu hastane sürecindeki dayanıklılığı, borularla olan ilişkisi, "ay, dolandı" deyip, doğallıkla bazen aralarından geçerek, bazen altlarından geçerek kendini kurtarması, "çektim" diye bana bakmasına bayılıyorum. Sonra, sanırım dün sabahtı, uyandığında boruları tutarak, avaz avaz bağırması ve ona sarılıp, öpüp onu sakinleştirmem... Haklı buluyorum. Az kaldı Nehircim, birkaç gün sonra, bir aksilik olmazsa kurtulacağız. Bugün doktor, belki evde TPN'e devam edersiniz deyince, "Burada alacağını alsa da, evde artık birşey bağlamasak" dediğimde, anlayışlı bir şekilde, baktı, "Kuralı yok, rezervi var gibi, iyi giderse, denersiniz, klinik randevularında gerekli görürlerse verirler" dedi, Dr. Gottschalk.

Öğlene doğru, Leyla ile konuştuk. Keyfi yerindeydi, ne yaptın akşam deyince, "hiiç" dedi, neyseki ben Nurgün'den haberleri almış, sıralayınca, eklemeler yaparak, "açıldı".

Saat akşam 18 itibariyle odada müzik dinliyoruz, son birkaç gündür yaptığımız gibi.

Huzurluyum. Yarın itibariyle sonraki adımımıza hazırlanmalıyız. Sloan'a istedkleri evrakı göndereceğiz. Bir yandan da Russell (artık tatilden dönmüştür), ile konuşup, ch 14.18 çalışması için Fort Worth ile bağlantıya nasıl geçmeliyiz, öğrenmeliyiz.

8 gibi ateşi, 100'e yükseldi. İnşallah çıkmaz, tam antibiyotikleri kesmişlerken.

Şimdi birkaç not:

*Hastane koşullarımız iyi, evet. Hatta çok iyi. Ve bu, özellikle bizim gibi kronik bir hastalıkla mücadele ederken anne-babaya önemli bir destek faktörü oluyor. Nehir'i biran önce buradan kurtaralımla değil, bu hastalıktan kurtaralımla ilgilenme "lüks"ümüz var. Açıkçası, buraya gelirken bizi neyin beklediğini bilmeden geldik, ve görünce, ben yanımda getirmiş olduğum depresyon ilaçlarını bir kenara koyup, gülücükler saçmaya başladım. Bunu, buradaki doktorlar şaşkınlıkla karşıladılar, ama nerden nereye böyle hisler yaratıyor insanda.

*İkincisi biraz yaramıza dokunmuş, Münevver Hanım. Biz, burada her şeye rağmen kalmaya karar verince, bunu kendi bütçemizle yapamayacağımızı anlayınca, "fundraising"i araştırdık. Biz de Nehir için bir vakıf kurmanın iyi olacağını, başka çocuklara da yararlı olabileceğimizi düşündük. Amma velakin, TRmiz bu işleri zorlaştırmada ustalaşmış, iki yıl alabileceğini söylediler, bakanlar kurulu kararı gibi ağır bir bürokrasi olduğunu öğrendik. Bu fikirden vazgeçmiş değiliz, ama önce Nehir'in tedavisini sonlandırmalıyız, anlaşılan. Sonrası içinse, bir dernek var...ÇOKSEV...ben orayla ilişki içine girmeyi düşünüyorum. Belki de yeni örgüt değil, olanlara yardım etmek daha iyi olur. Başındaki Dr. Rejin Hanım, bizim TR'de ilişki içinde olduğumuz bir hemotolog onkolog.

*Türkiye'de tıp nasıl kurtulur? Basit haliyle Türkiye kurtulduğunda. Zor. Bence her şeyden önce tıp alanını yeniden gözde hale getirip, iyi öğrenci çekmeliyiz. Dedim de acaba TR'nin bundan sonraki 50 yıl için hangi alanlarda adam yetiştirmek gerekli, dünyadaki eğilimler nedir, TR'nin kime ihtiyacı var gibi bir çalışması var mı? Ne bileyim herhangi bir alanda uzun vadeli planlar var mı, hükümet değişimlerinden bağımsız, kalıcılığı olan. Bir yandan da amerika'ya eğitime gelenleri, geri çekmeliyiz, üniversitedeki hocaları "özel" hastanelere gitmekten kurtarmalıyız. Cerrahpaşa, Çapa'yı kurtarmalıyız sanırım. "Ah ne bileyim ben".

*Düşündüm bol bol, taşındım da hem. Buradaki gönüllü hareketi beni en az hastane koşulları kadar etkiledi. Müthiş. Her yerdeler. Ben de artık, Türkiye'yi nasıl kurtarırım sorunsalı yerine, ben kendi imkanlarımla kime ne fayda sağlarıma indirgemeye karar verdim. O nedenle, vakıf kurmak yerine derneğe yardım etme, Cerrahpaşa veya Çapa, veya her ikisindeki ailelere gönüllü yardımında bulunma aklıma gelenler. Basit ama en azından eyleme dönüştürmesi kolay. Aslında bizdeki az gönüllü davranışı da belki bir parça herkesin büyük problemleri çözme yolunda "laf" üretip, zorluklar karşısında eylemsizlikte karar kılması. Onun yerine, mikro bazda düşünsek, herkes kendi için önemli bulduğu bir "cause" için küçük bir çaba gösterse, toplamda daha çok hareket sağlamış oluruz.

İşte bana Nehir iyileştiği zaman, hatırlatın, "Ne yapmaya başladın Zeynep" deyiverin.

Ama ben de size soruyorum, bugüne kadar topluma hangi yolla geri verdiniz? Buna Amerika'ya göç etmiş ex vatandaşlarımız da dahil. Birbirimizi kışkırtalım!

Kasım ayından beri Özlem'le kaç saat telefonla konuştuk bilemiyorum, bedava neyseki, o doktor, ben akademisyen, deneyimlerimizi, paylaştık, hayaller, nedenler, nasılları konuşup duruyoruz, Nehir'i konuşurken bir yandan da.

Sonuç, bana Obama'nın Strasbourg'ta "başkan olduğunuza pişman mısınız" sorusuna verdiği yanıtı, You Tube'dan yollamış.

Der ki: "You can choose to raise your family, which is good...but doing public service is noble".

Katılıyorum, zaten o nedenle Saylan olayı beni çok üzdü. Türkiye'de kaç tane Saylan var? Bizim nesillerde var mı? Nehir'in tüm o güzel şapkalarını yanyana dizip düşünelim. Bence başına güneş geçer!

Nehir'cim bak annen "lafladı", seni iyi görünce. Merak etme şu anda sadece sen varsın aklımda, bir de ablan. Peki, babayı da ihmal etmiyorum.

BlogÖdülNotu: Ben o işin içinden çıkamadım, çok teşekkür ediyorum, sanıyorum bu yöntemle duyanların sayısı artmış oluyor. Ama ben sizlerle yeni tanışıyorum, ödül vermek için sürekli takip etmem gerekir...Kendimce son on yılın en iyi blogu ise, dungan.blogspot.com. NB için bir derya adam. Kızı için mücadele ederken işi gücü de bırakmış, NB'ye adamış kendini. Biz çok şey öğrendik, öğreniyoruz kendisinden.

Ah nasıl unuttum. Bu akşam müzik dinler, ben ve baba bilgisayarda işlerini yaparken, Nehir tıngır mıngır oyun oynarken, 8.kattaki camımıza bir uğur böceği konmuş olmasın mı...Uç uç böceğim annem sana terlik pabuç alacakı söyledim hemen. Uçtu!!!! İnşallah tüm hasta çocukların camlarına konmuştur bu akşam.

15 comments:

  1. Zeynepcim doktorlara boyle soru sormamak gerektigini cunku boyle sorulari cok ciddiye alip agizlarini acip bir daha da kapatmayacaklarini unuttun yine. Once kendimi tutayim dedim ama sonra mademki Nehircik buyudugunde bu gunlugu okuyacak Dr nehir olursa problem yok ama daha eglenceli bir meslek tercih etmeyi dusunurse kitap karistirmasi gerekmesin diye yazmaya karar verdim. Bir de sen gorev vermissin ya...
    Vucudun savunma hucreleri lokositler (Ya da white blood cell-WBC ya da nam-i diger akyuvarlar) bunlarin da kendi icinde farkli tipleri var onlarin detaylarina girmeyecegim ama bunlar icinde ozellikle Nehirin durumunda onem kazanan notrofil sayisi (ANC=absolute neutrophil count)normalde 1500 un uzerinde olmasi gerekir. vucudun kendini enfeksiyonlara karsi koruyabilmesinde cok onemli. Nehir de kemoterapi sonrasi bu neredeyse 0'a kadar dusmustu.
    Hemoglobin alyuvarlarin icinde bulunan ve organlara oksijen tasimasini saglayan bir protein.Hani kansizligin var dendiginde iste dusmus olan bu deger.
    Platelet ya da trombositler kanin pihtilasmasini saglayan hucreler. Normalde 150000-400000.Eger dusuk olursa ufacik bir carpma cok ciddi durdurulamayan kanamalara yol acabiliyor.

    Zeynep bak belki cocuk kitabinin icine bu bilgileri de sikistirabiliriz ne dersin?
    Sevgiler
    ozlem

    ReplyDelete
  2. Sevgili Arkadaşım Özlem,

    Hay eline sağlık. Kaç aydır bir türü hepsini oturtamamıştım. Daha doğrusu pratikte "layman" takibini yapabilir haldeyim de, o kadar.

    Tabi bunları kitaba koyma gibi bir düşüncem yok, ama senin şaka değil de acaba ciddi mi yazdın diye "haklı" endişelerim var!!

    Kucak dolusu sevgiler

    ReplyDelete
  3. maşallah.daha da iyi olacak .hepimiz buna yürekten inanıyoruz...
    sevgilerle

    ReplyDelete
  4. umarım hep böyle iyi güzel haberler, laflamalar okuruz buradan :))

    ReplyDelete
  5. Zeynepcigim, ben de amerikaya goc etmeyi dusunuyordum, bazi islerle ugrasirken. Simdi gene beni vaz gecirdin:)Saka bir yana, hic dusunmemistim simdiye kadar ama, bu hafta hic dusunmedigim kadar cok dusundum desem yalan olmaz.

    Bugun Ayda'dan kopya cekecegim ve yazdiklarina aynen katiliyorum diyecegim.

    Daha guzel yarinlara diyelim ve Nehir'in nezdinde tum cocuklara bu 23 Nisan haftasinda mutlu, saglikli gunler, umarsızca kosup oynayabilecekleri, yarin korkusu duymadan, sevdikleriyle buyuyebilecekleri, kacip gitmeyi akillarina bile getirmeyecekleri bir ulke dileyelim.

    Tum cocuklar gulsun, tekine bile yapabilecegim bir sey olsa yapmak icin var gucumle calisirdim aslinda nasil yapacagimi bilsem. Zeynepcigim, gelir gelmez bizi organize et. Kocaman bir Turkish team'in var arkanda seni seven. Ben onlar adina garantor bile olurum seve seve...

    23 Nisan bayram haftasina cok iyi girdi Nehircigim, bayrami hepimize hediye etti bir anlamda.

    Canım Nehirim,

    Simdi kosma zamani, bol bol kos bakalim melegim, kos da annen seni yakalayamasin, uzaktan fotograflarini cekmekle yetinsin sadece. Senin kendi basina oynayacagin gunlere oyle az kaldi ki tatlim, az daha gayret.

    Bu arada sana oyle cok misyon da yuklendi ki simdiden, dusunmek bile istemiyorum. Ama bak burdayiz, sen sec dokulecegin denizleri, biz bir yolunu bulur seni oraya ulastiririz. Sen yeter ki hep boyle kos, hic durma!

    Bayramin kutlu olsun tatli kizim, seni oyle cok seviyorum ki, ben bile sasiriyorum...

    ReplyDelete
  6. Zeynep'cim,
    Birkac gundur sadece izleyici olabildim, tum guzel gelismeleri sevincle takip ettim; Bayazit ve TCH ekibinin muhtesem bir basarisi daha tarihe kaydoldu. Bundan sonrasi sadece daha iyiye, daha guzele ... geri geri akan bir Nehir gorduk mu hic, mumkun degil; guclenecek, guclenecek, ta ki Nurgun'un dedigi denizlere ulasincaya kadar ... meleginize ismini koyarken bile bir bildiginiz varmis ...

    Adana'dayiz 4 gundur, baba Mahmut'un, hala Zeynep'in, damat(!) Oguz'un memleketinde ... burayi bilmeyenlere; senenin en guzel zamanidir, doga cosar, gunes iliklerinize kadar isitirken, golgede gercek serinlige doyarsiniz ... yazin golge de serinletmez cunku. Sehire inemedik daha, sadece Merkez parka kadar, cimenler, cicekler, fiskiyeler bir cilginlikti, sayamayacagim kadar cok oyun bolgeleri; boylesi Istanbul'da yok. Nehir'cigi de burada bulusup gezdirelim donusunuzde ... hatta bir Turkish team toplantisini burada yapalim :)

    Selin birkac gundur ablaaa, Egeee, dedeeee seslenmeye basladi ... Abooo desin diye bekliyoruz :)

    Her kotu olayin bir iyi tarafi vardir ya, su Turkan Saylan'a yapilan haksiz hareketlerin medya yoluyla gordugu tepki sayesinde CYDD'yi hayatinda duymamis bir dolu insan; egitim alaninda onlara destek vermeye baslayacak ... hem de 23 Nisan'a denk gelen bir haftada ... umit edelim oyle olsun ...

    Canim Zeynep'cim, en buyuk dilegim saglik sizin icin, ugur bocegi nereye konacagini bilmis, tum dilekleriniz gercek olsun !

    Sizi cok opuyorum,

    ReplyDelete
  7. Öncelikle Maşallah!..

    Eğitim sistemine gelince aslında ben her şeyin devletin suçu olduğuna da inanmıyorum ne yazık ki. Devlet sonuçta bireylerden oluşan bir topluluk halinde benim gözümde.

    Ben 2 sene itü de eğitim aldıktan sonra okulumu bıraktım ve şu an tekrar öss ye hazırlanıyorum. Sınıfımda inatla 4 senedir bu sınava hazırlanan arkadaşlarım var. -Hepimiz doktor mühendis eczacı tırır vırı olacağız ve sonunda ukraynadaki gibi bilgisayar mühendisi ama bebek bakıcısı gibi haberlerimiz çıkacak basında...-

    İyi doktorlar özel hastanelerde, iyi proflar özel üniversitelerde. hatta bazı bölüm başkanları/prof.lar hem devlette ders veriyor hem de özel üniversitelere gidiyor. Şimdi ben bir dünya dirsek çürütüp itü ye marmara ya yıldıza girsem nolucak? Bir şekilde görüyorum ki öğretmenlerin de lükse düşkünlüğü ya da düzelteyim "para"ya olan ihtiyaçları onları dirsek çürütüp oraya gelen hadi zekası da olan verimli öğrencilerinden koparıyor. Nerede kaldı eğitim de eşitlik? Hani çok özür dilerim özele gidenelere aptal demiyorum kesinlikle ki ben de itü suny deydim benim zamanımda işletme mühendisliğinde okuyanlar sunycilere paralarıyla okuyorlar anca yoksa itünün kapısına bile uğrayamazlar diyorlardı. Yalan mıydı? Değildi de. Onlar 100 kişilik anfilerde ders dinlemeye çalışırken sunyciler gayet güzel sınıflarda derslerini dinliyorlardı. Ha şu da vardı onlar teknik forumda ders seçme zamanı hangi hocanın dersinde uyunur hangi hocadan nasıl geçilir muhabbetleri çevirip altılı ganyan oynar gibi hoca seçerken sunycilerin öyle bir avantajı olmuyordu.
    Ben buna gözümle şahit oldum ki okulun yaptığı PBT de benim sınıfımdan 3 kişi kopya çekti!.. Buna ek olarak 2 arkadaşım hazırlık bitirme sınavına girmemelerine ve dolayısıyla sınavı geçememelerine rağmen ve herhangi bir toefl belgesi de teslim etmemelerine rağmen fakültelerine geçebildiler.
    Bu nasıl oldu? bunu bir yerlere iletmek istediğinizde elinizde kanıt var mı deniyor olay bir şekilde ört bas edilmeye çalışılıyor. Ben diplomamı geri almaya gittiğim gün sadece 15 dakikalık işlem için 6 saat boyunca ayazağa maçka arasında gidip geldim. Nasıl bir eziyetse varın siz düşünün.
    Bir tarafta sınavdan 340 ın üzerinde not alıp vereceği ev kirası ya da yemekhanede vereceği 3 milyon para bütçesine zor gelen bir öğrenci, diğer tarafta 250 küsür puan alıp -hatta daha da az olabiliyor- öğlen yemeklerinde ödediği hesap 20 YTL den aşağı olmayan iki öğrenci var. Bunların ortak tarafı ne? Aynı hocadan ders alıyorlar. Yakın gelecekte kalifiye hocalardan sadece o özel ünidekiler yararlanacak diye korkuyorum.
    Aman çocuklarım yurtdışında büyüsün bende azıcık daha kültürlü(!) insanlarla yaşıyayım düşüncesiyle yurtdışına gidenler var ki onları hiç saymıyorum. Araştırmalarını daha verimli yapıyorlarmış falan benim çok da umurumda değil. İşin ucu daima biraz paraya biraz da belki egoya dayanıyor.
    Öğretmen, öğretim görevlisi, prof. ünvanı ne olursa olsun ama görevi öğretmekse karşısındaki sırada oturanların her biri onun çocuğu olmalı. Çocuğu gözüyle davranmalı. Sen mesela en basitinden Nehir ile Leyla yı ayırabilir misin? Birini daha çok seviyorum diyebilir misin? Birinin hakettiği hakkı alıp diğerine verebilir misin haketmediği halde?

    Tek bildiğim bunu tüm kalbimle inanarak söylüyorum: Nehir iyiyken nasıl Maşallah diyoruz, nasıl ben her gün onun içinde dua ediyorsam kendi kardeşime ettiğim gibi tüm iyi niyetimle, kalbimin en orta yerinden inanarak ve tanımadığım halde kan bağım olmadığı halde bunu nasıl yapıyorsam, pozitif enerjiye ne kadar inanıyorsam yani ben bu işlerin birazda duayla inançla olduğuna inanıyorsam ve ilahi adalete de inanıyorsam...
    Hani o benim "hakkımı yiyenler" para için hak yiyenler, belki o gün atıyorum eşiyle dostuyla kavga edip de sınav kağıtlarını öyle okuyan ve ruh hali nedeniyle hiç acımadan 0 basan tüm öğretmenler -bana olsun ya da olmasın- iki kuruş paraya kutsal mesleklerini satanlar hepsi içinde aynı niyetlerle beddua ediyorum ve bu beddua edenler sadece 1 kişi değil. İlahi adalet varsa -ki var binlerce kere şahit olmuşuzdur hepimiz- elbet o hakkı yenenlerin duaları da yerlerini bulacaktır ve buluyordur eminim.
    Herkes için geçerli bu.
    Hani o "öğretmen" biraz daha lüks için bazı değerlerini satarken bir dünya kılıfı oluyor da, öğrencinin niye kılıfı olamıyor onu anlamıyorum.

    Seni kıracak ya da üzecek bir şey yazmamışımdır umarım ama en azından sende bir akademisyen olarak -senin yukarıda anlattıklarım gibi biri olmadığına inanıyorum- etrafındaki meslektaşlarına belki en azından bu düşüncemi daha güzel dile getirebilirsin diye düşünüyorum.

    Sevgiler

    ReplyDelete
  8. Yukaridaki "amonymous"a cevap kesinlikle degil ama tum comment yazanlara bir hatirlatma;

    HERSEYIN BIR YERI VARDIR. UNUTMAYALIM.

    Tesekkurler ve sevgiler

    ReplyDelete
  9. Canim Zeynep'cim,

    Su anda aklindaki tek seyin kizin oldugunu cok iyi biliyorum. Kendini iyi hissettigi zaman onun yuzune konan gulucuk seni dunyanin en mutlu insani kiliyor cok iyi biliyorum. Sebnem ne demisti, birak Turkan Hanim bizim olsun. Sen taaa oralardan ugrasma bizim bitmeyen dertlerimizle.

    Herseyin sirasi var. Gelecek tek tek onumuze, hepsini bitirecegiz ama sirayla.... Simdi sirada SADECE Nehir'in sagligi var. Gerisi palavra. Sakin enerjini kizin, ailen disinda birseye harcama. Bana hep "sonradan" cikar dediler, "kendine bak" dediler. Eger enerjin artiyorsa kendine bak. Su siralar en az bunu yapabildigini cok iyi biliyorum.

    Nehir'im cok iyi, daha da iyi olacak!!! Hersey bittiginde hep birlikte daha iyi bir Turkiye icin ugrasacagiz. Ama herseyin sirasi var...

    Birbirinize cok iyi bakin.

    (kizim sana soyluyorum, gelinim sen anla)

    ReplyDelete
  10. Haklısın Handecim (bu netliğine de hayranım bu arada, başka bir balıkda da bunu görmedim ama, şimdi aramızda kalsın, bana kızmasınlar)

    Zeynepin samimi yüreği karşısındakine kendi yüreğini ortaya koyma isteği uyandırıyor.

    Duygulu paylaşımlar çok harika ve bence bu sayfaların samimiyeti insanları bu içten paylaşıma itiyor ama bilmeyenlere iletiyim, karamsar (jiletlik) yorumları bana bırakın, ben yaparım.

    diğerlerinden kendi adıma ricam umutlu, coşku dolu, sevgi taşan ve taşıran şevk dolu yorumlar olsun lütfen. Zaten de öyle oluyor aslında.

    sağlıkla mücadele sadece tıpla alakalı olsa ne iyi olurdu ama ayrıca manevi güçle, olumlu niyetler, enerji ve paylaşılan sevgi ile alakalı bir durum.

    belki blogdan bloglar doğurup sosyal dertlerimizi de oralarda hallederiz.

    sevgilerimle.

    ReplyDelete
  11. Yüzümde yaygın bir gülümse...ne yapayım ben şimdi derken, Hande'cim "öz", Şebnem'cim de "duygu" duruşuyla yardımıma geldi. Çünkü ben de ah ne kadar çok sevsem de laflamayı, her yaştan okurla dertleşmeyi, öncelikle Nehir-im, Nehir'im için.

    Ve ben de anladım ki, bir an aklım başka "dert"lere gittğinde burası da Nehir için enerjisini kaybediyor. Buraya gelenlerin Nehir için burada olduklarını, benim kimliğimle, yaptıklarım, arzularım, hayallerim, yapamadıklarım, zaaflarımla ilgili değil, Nehir gününü nasıl geçirmiş acaba diye açıp okuduklarını biliyorum.

    Bırakalım böyle kalsın.

    Sevgili Anonim Genç Okurum,

    Bak ben anonim değilim, sanmaki beni tanımaya başlıyorsun, sadece bir kesitimize "yarenlik" yapıyorsun, ve bu çok güzel. Dertlerine aşinayım. Çözüm aramaya hazırım.

    Şimdi ama kalbim ve aklım Nehir için atıyor.

    Burası, gerçekötesi, Nehir için güzel dualarla doldukça, bu bize anne-baba olarak güç veriyor, paylaşılan sevgi arttıkça Nehir'e yansıyor. Bu benim inancım.

    Anlaşılan "bam" tellerine basılıyor. Ama bi şey söyliyim mi, "beddua" kötü bir şey. Ben ömrümde hiçkimse için etmedim. Hele ki alt tarafı bir not için. O notlar ortalamamı düşürüp, önüme engeller çıkardığında da. Hatta Nehir'in hastalığını teşhiste oldukça geciken, belki de Nehir'in yaşama şansıyla oynamış olan, sevgili doktorumuz için bile. Çünkü o doktor da yapmış olduğu "atlamaya" çok üzüldü, ki buna eminim, büyük bir "hata" yaptı ve hata insana mahsustur. Ve affetmek.

    Umarım, seninle ileride bir dersimde karşılaşır, sen bana "siz" der, ben sana isminle hitap ederim ve mikro bazda İTÜ, SUNY programı için neler yapabilirz diye konuşuruz. Ah, sen bir bilsen "biz" bunları aslında ne kadar çok konuşuyoruz akademik toplantılarda, uzun uzun, bazen yemek yemeden. Anlaşılan öğrencilere yansımıyor. Teşekkürler bu katkın için.

    Seni sevgiyle kucaklıyorum, ve umarım istediğin mesleği en iyi şartlarda yapma imkanın olur, sevdiklerinle birlikte.

    ReplyDelete
  12. Zeynepcim, ugur bocegi deyince dayanamadim... hayvan sembolizmindeki anlamini yaziyorum: "Wish Fulfilled! The appearance of Ladybug heralds a time of luck and protection in which our wishes begin to be fulfilled.Their presence signals a time of shielding and protection from many of our own aggravations and pests. A renewed sense of wellbeing occurs and higher goals and new heights can be more easily attained over the following months."
    Cok mutluyum, opuyoruz :)
    Feride

    ReplyDelete
  13. Yukarıdaki "Anonymous" olarak özür dilerim. Neyi nerede yapıcağımı, karıştırdım ve saçma bir şekilde fevri davrandım. Benim oradaki -utandığım- tutumum karşısında bile olgunluğunuzu kaybetmediğiniz için teşekkür ederim. Mail olarak da yaptığım hatanın farkına vardığımı ve pişman olduğumu bildirsem de buradan da yazmak istedim.
    Sevgilerimle
    Miray

    ReplyDelete
  14. Duygu Akşen CindorukApril 20, 2009 at 1:50 PM

    Bilgisayarım çöktü (yine) ve 4-5 gündür internetsiz kaldım, çatladım meraktan Nehir nasıl oldu diye! Vee... Biliyordum ben zaten. Yaşasın Nehir. M A Ş A L L A H!
    Nehirin fotoğraflarına bakınca beyaz kadife bir eldivenin içinde demirden bir bilek görüyorum. (bir zamanlar bir yerde okumuştum bu lafı çok sevmiştim ama ilk kez hakkında bu sözleri etmeye uygun bir insan tanıdım. Nehir!
    Ben hayvanlara ve onların söylediklerine çok inanırım. İnsanlardan farklı olarak hiç bir hayvan hiç bir şeyi amaçsızca, durduk yerde yapmaz. Kızım dünyaya geldiği gün bizim de hastanedeki odamızın penceresine uğur böceği konmuştu. Kızımın adını koyduğum gecenin sabahı da salon penceremize (2 yılda ilk kez)iki tane kumru gelmişti. Babasıyla oturup ağlamıştık tüylerimiz diken diken olmuştu. Geçen perşembe günü birinci yaş gününü kutladık. Kumru salonda smash cake'ini parmaklarken mutfağın balkonuna yine iki kumru geldi... Feride arkadaşın yazdıklarına da yürekten inandım.
    Zaten söylenecek fazla bir şey yok. Nehir öyle sağlıklı ve mutlu ki.
    O sahnede bir JÖN Fİ, Mahmut, Zeynep ve Leyla KARAKTER oyuncuları. Biz hepimiz - ki sanırım binlerceyiz - ağzımız açık izliyoruz bu alabildiğine gerçek kurtuluş öyküsünü. Bize düşen tek şey bilet almak ve elimizen tek gelen alkışlamak. Oyunun sonuna kadar buradayız, finalden sonra da orada perdeyi kapatıp aramıza gelin. Fuayede bekliyoruz.
    Çok mutluyum. İyi ki doğdun Nehir!
    Sevgiler
    Duygu

    Ps: Mahmutcum şimdi belli oldu, 23 Nisan'da 1 haftalığına Adana'ya gidiyoruz. İstediğin bir şey varsa söyle şimdiden.

    ReplyDelete
  15. Bugünkü gelişmelerden dolayı son derecede mutluyum; umudumu hiç kaybetmemiştim zaten.Bu, gün içinde aldığım ikinci iyi sağlık haberi.30unda da benim sonuçlarım çıkıyor.Bu sağlık dalgası hepimizi sarsın :)
    Nehir'ciğim sen bizim her şeyimizsin!

    ReplyDelete