Friday, January 22, 2010

Karne

Leyla karnesini aldi. Yarıyıl tatilinin baslangıcı.

Nehir'in hafifi burun akintisi, bugün ateşle gelişti. Bunu yazdım, anlayayım ne sıklıkla hastalanıyor, takip edeyim diye. Yani şimdilik asayiş berkemal.

Viral enfeksiyon dur diye umuyorum, çabucacık atlatsın.

Kaç gündür atlıyorum yazmayı, çok şükür hem de çok.

Şimdi birazcık tatil zamanı.

Wednesday, January 20, 2010

Mutluluk

Sandracım sormuş, "ne var ne yok" demiş.

Geçtiğimiz günlerde, en tatlısı, Turkish Team Kızlar grubunun bize gelişi oldu. Tam takım olamadık, ama yine de benim için çok özel bir gündü. Çünkü aslına bakılırsa hiç planlamadan, eve gelen ilk büyük misafir grubu "bu" olmalıydı. Öyle de oldu.

Nehir çok mutluydu. Aslında uyku saatinde anneanneye gider diye planlamıştım ama keyfi o kadar yerindeydi ki, kaldı. Masada dört beş tabak, ve çeşit yemek görünce, "Bunları kim yaptı" diye sordu. Alıştı ya "bir" tencere veya tabak yemek görmeye (hatırlayınız, eski yazılar, "mutfak maceraları"), şaşırdı tabi. Önce Hande'nin getirdiği "sağlıklı" kekin üzerine, Bilge'nin nefis apple pie'ı gelince ise, mutfağa, benim yanıma koştu, "Anneee, bir pasta daha geldi" diye!

Bu yılbaşı sonrası en tatlı anılarımızdan.

Ah ama fotoğraf çekmedik. Evet, bu girişe, toplu bir foto olmalıydı, ama düşündük, gerçekleştiremedik, derken bir yandan da her şeyi kaydetmesek, olduğu gibi yaşasak diye de bir fikir geçti aklımdan...

Peki şimdi başlık.

Bugün Leyla okul sonrası bir arkadaşına gitti. Çok mutluydu gideceği için. Biz de bugün Nehir ile idik. Bir yandan ben bilgisayarda basit işlerimi yaparken, Nehir yanımda idi. Ona müzik çaldım. Bir an geldi, "mutluluğu" taaaa içimde hissettim. Bir anda yakaladı beni. Kızlarım keyifli, sağlıklı, gülüyorlar, yanımdalar...gözlerim doldu.

Bahar Hanım'ın kuzeninin Deniz'i için şifa diliyorum. Annesine güç diliyorum. Tüm çocuklar bizim.

Wednesday, January 13, 2010

Alüettö janti alüettö, alüettö, Jö tö plümere

Ay lav yu, yu lav mi...nasildi??...

Babaaa, gel bi, müziğimi dinle.

...

Günler geçiyor. Alıştık iyice. Normalleştik sanki. Nehir'in öksürüğü toparladı.

Bugün babanın işyerine gittik. Herkes Nehir'e çok ilgi gösterdi. Bizimki hem ilgiden memnun, biraz da utangaç, dolaştı durdu.

Benim en çok hoşuma giden binaya girip de "Burası hastane dil mi" demesi oldu. Örgütçü ben, binaların, kurumların imajlarını çocuk gözünden görünce gülümsedim. Benzer koridorlar dikkatini çekti herhalde. Yerler halı, uzun koridorlar, asansör kapısı...klinik benzeri idi. Yani "özel" üniversite farkı.

Bizimki işi ileriye götürüp, sonunda ayakkabıları da fora etti, halıda çorapla yürümenin uygun olacağını düşünmüş olsa gerek.

Am enn güzeli Mine Hanım'ın fındıklarıydı. Bir kase yedi. Gitti geldi, "Fındık almaya gidelim mi" diye diye. Sonra da hani "su çeşme"leri var ya, onlardan su içti. En son çıkarken ise Selçuk Bey'in verdiği küçük tahtadan yapılma aslen denizci yaşlı adam ama bizim gözümüzde doktor tonton amca ile neşeyle çıktı. Ağzındaki piposunu ise, "Aa acaba elma mı, ne tutuyor ağzında"diye geçiştirdim.

"Bir gün de benim işyerime gidelim" deyince ben, gülümsedi. Bakalım bizim bina ona nasıl gelecek. "Devlet" üniversitesi.

Buna "observant" çalışması diyebiliriz.

Dün Facebook'tan bir e-mail aldım. 4 yaşında, New York'ta tedavi gören Erin'in annesinden. Zaten Amerika'da yaşıyorlarmış. Erin oldukça ağır bir tedavi, Nehir'den farklı olarak, iki ameliyat ve iki ilik nakli geçirmiş. Şimdi Accutane kullanıyormuş. Erin'in güçlü bir çocuk olduğuna şüphe yok, hepsini atlatmış. Bir an önce toparlanıp, "normalleşmesini" diliyorum.

Wednesday, January 6, 2010

Sevgilimle Ben

Ha ha Ayse Arman'a özenmişim anlaşılan.

Ya da keyfim yerinde diyelim.

Birincisi Nehir tam toparlanmadı ama ateşi düştü. Sanki, umarım, inşallah, sıradan bir çocukluk dönemi viral hastalığı.

Keyfim ise, bugün okula gidip, geldikten sonra, üzerine babayla buluşup, erken saatte filme gittiğimiz için, yerinde.

Film ise Fatih Akın'ın "Soul Kitchen"'ı. Şu kalıntı Almancam bir bu tür filmlerde işe yarıyor. Ve "Avrupa" filmi özlemişim. Fatih Akın iyi, oyuncular iyi, müzikler çok iyiydi. For the Soul.

Sunday, January 3, 2010

Foto Moto









Sondan başa:

Zürafalar, sevgi dolu birbirlerine dolanmış.
Fil: Bu tatlı fil kafasını tellerden uzatarak ısrarla dışarıdaki otları yiyordu.

Houston Zoo Hatırası. Nerden çıktı şimdi diyenlere, fotoğraf bakarken içim açıldı bu sevimli hayvanları görünce. Renk katsın!

Derken: Christmas. Ağacımızda bir süs. Peki Nehir nerde???

Yılbaşı günü, vapurda kızlar. Leyla'nın ısrarıyla eşörnek giyinmişler, gülüyorlar...m a ş a l l a h

Eh, US'tekilere Yeni Yıl'da İstanbul manzaraları!

Yılbaşı gecesi dolunay ve ay tutulması vardı!! İzledik. Şebnem'cim iyiki arayıp, tutulmayı söyledi. Hem de "Blue Moon" imiş, yani aynı ay içerisinde iki dolunay!!

Yılın ilk günü Heybeliada'da yürüyüş. Nehir'e "hoppala" yapan Yıldız ve Leyla.

Evin kapısı önünde çocuklar!!!

...

Adaya giderken "şans" eseri vapura yetiştik. Dönüşte de anca bir Kartal motoruna attık kendimizi, Lodosun önünden.

Nehir tam iyileşti derken, yine ateşlendi. Önemli değil diye umuyorum. İyi olan, Harun doğru söylemiş, telaşlı değiliz bu kez. Ateş düşürücü verdik. Yarın arayacağım doktoru. Yeni bir virüs mü, bakalım.