Wednesday, July 22, 2009

Gün 33: Mavi

Ha ha Şebnem bunu mu demek istemiştin? Şaka bir yana sizin yorumlarınızdaki stil farkları öyle hoşuma gidiyorki, herkes dogrudan benimle konusur gibi, herkesin kendine özgü bir dili var, sanki bir an sesinizi duyuyorum.

Dressing Change konusunda haklısın, baba bir dahaki sefere kendi yapmayı düşünüyor, ya da hemşirelere bakıp karar vereceğiz.

Nehir geceyi ateşli geçirdi, kültür yapıldı, ve kan almakta zorlandılar, bence yaptıkları kötü loop 'tan.

Ama iyi olan ateşe rağmen geceyi uyuyarak geçirdi, ben ara ara kalksam da ikişer saatlik falan derin uykularla bayağı bir dinlenmiş uyandım.

Nehir'in ateşi hiç inmedi, tylenol ile kontrol ediyorlar, ettiler. Sabah Dr. Granger uğradı, o sırada yatakta oyun oynayan Nehir'i görünce, iyi görünüyor dedi, kalp atışları 200 lerde seyreden hastası da olmuş, yani doktor kriterlerine göre fena değil çıktı durumu. Dünkü ajitasyonunu söyleyince, benadrille başlamanın daha iyi olacağını blood pressue ı düşürmeden kontrol etmenin iyi olacağını belirtti.

Bu arada sabah hemşire, önlem olarak antibiyotiğe başlamıştı, bugün Nehir'e elinden yeni bir IV takmak gerektiğini söyleyince, ben de baba da burkulduk.

IL-2 bir borudan, diğer borudan ise, morfin, antibodi ve serum gidiyor olunca, ve aldığı antibiyotik, IL-2 ile de antibodiler ile de uyumlu olmayınca, bir damar gerektiğini söylediler. Biz de dünden beri iyice su tutmuş hali ile, ve TCH'deki ilk günlerde yaşadığımız tatsız damar bulamama, kıpır kıpırlığı nedeniyle damarı patlatma tecrübesiyle bu işin zor olacağından emin, tatsızlaştık.

Sonra, yine "şıngır" diye bir ses oldu, ve önce Dr. Granger'a, bu işin başka yolu yok mu diye sorduk. Benim aklıma, IL-2'yu birkaç dakika durdurup, antibiyotik vermek geldi. Ama Dr. Granger verdikleri antibiyotiğin bir saat sürdüğünü söyleyince önce bu düşüncemi çöpe attım. Sonra ama (never never give you up), acaba bu antibiyotik yerine başka bir antibiyotik olmaz mı diye sorgulamaya, sonuçta iki gün için Nehir'i zedelemeye gerek olmadığı konusunda iknaya çalıştım, çalıştık. Doktor Granger bu fikrimizi makul karşıladı.

Ve hemşirelerin öncelikle acaba antibodilerle antibiyotiği bir arada verebilir miyiz araştırmasına verdikleri olumsuz yanıta, başka bir antibiyotik yo mu ısrarımız, Dr Granger'ın bize arka çıkıp, yeni bir antibiyotik önermesiyle, anne baba küçük hastane dünyaları içinde bir zafer coşkusu yaşadılar. Ve Nehir dünkü dressing change in üzerine bugün yeni bir travma yaşamadı! Sonuçta beş dakika IL-2'ya ara verilip, antibiyotiği yaptılar. Bu pazarlığımız kültürler negatif sürdüğü sürece geçerli, pozitif gelirse, iş değişecek.

Evet, bugün hepimiz daha sakindik. Nehir de dingedong yapmadan, daha "normal" bir gün geçirdi. Hemşireler alarmı kapatmışlardı zaten, ara ara 170 olsa da ses çıkarmadık.

Ve ben dün de sorup doğru düzgün yanıt alamadığım soruma bugün cevap aldım. IL-2'da dünkü hız bugünkünden farklıydı. Bundan dün de şüphe etmiş, bu hız normal mi dediğimde, yeni protokola göre böyle yanıtını kabul etmiştim. Halbuki dün 5.6 iken bugün 5 idi hız, ve bence Nehir'in dünkü ajitasyonunun bir nedeni de bu olabilirdi.

Sonuç: Bugün daha iyi manage edildi Nehir, hem bizim tarafımızdan, hem de hemşire ve doktorlar tarafından. Bugün bir işi daha iyi yaptım, sabah childlife görevlisi Kristal'a gidip, gün içinde etkinlik olursa, Leyla'yı çağırmasını, kendiliğinden gelmediğini söyledim. Leyla da iki kez, onlarla proje yapmak için gitti. Hem de keyifli gitti, keyifli geldi.

Nehir'in ateşi sürüyor, ama çok daha sakin bir gündü, kültürler şimdilik negatif, yani bu ateş beklenen "flulike" belirtilerden, diye umuyoruz.

Neden mavi? Düşündüm, nötr, biraz sakinliği çağrıştıran bir renk bende. Bugün kontrollü bir anne olabildim. Bu da iyi hissettirdi. Baba Nehir'i puffy görmekten biraz mutsuzdu. Gerçekten de komik ve hiç kendi gibi olmayan bir görünümde, dokunuyor ama bu da normal. Ve Doktor, su söktürücü vermeyi, blood pressure'ı düşürmemek için tercih etmediklerini söylediğinden, ben de dün Özlem'den, düşük olması endişe vermeli, yüksek oluşu değili duyduğumdan bu konuda, "let puffiness rule" hissiyatında daha sakindim.

Ben "The Anatomy of Hope" a devam ediyorum. Nasıl da seçmişim. Yazan hemotolog onkolog, ben nedense psikiyatr bekliyordum. Tamamen, doktor gözüyle yaşadığı kanser vakalarını anlatıyor. Başında özellikle sarsıldım. Çünkü 1979'da başlamış, öğrenciliğinin sonunda ve ilk anlattığı hikaye, tedavi görmeyi inançları nedeniyle reddeden musevi bir kadın idi, ikincisi ise tam da babamınki gibi bir kolon kanser vakası. Ve yıl 1979, babamı kaybettiğim yıl, ve 23 Temmuz onun ölüm yıldönümü. Babamın yaşadıklarını daha iyi anladım.

Bu yıl tüm korkularımla, şimdi ise şimdiye kadar sadece nöroblastom iken, yetişkin kanseri ile yüzyüze gelmiş oluyorum.

Şimdi hemen telaşlanmayın, ve beyaz diziye yöneltmeyin. Çünkü kitabın bir şekilde umut la ilişkisi var, nasıl umudun biçimlendiği ile. Ve tıp diliyle de yazdığı için, benim raporlarda gördüğüm bazı terimler bir kez daha anlam kazandı, hem de ben içinde bulunduğum dünyayı daha iyi anlamaya başladım. Üstelik kanser tedavisin nasıl geliştiğinin de bir tarihçesi. Örneğin, Nehir'de kullanılan cisplatin ilacının (kemoterapi) nasıl önemli bir ilerleme olduğu, ya da şimdi yaptığımız antibodilerin de başka kanser türlerinde "cure" a yaradığını öğreniyorum. Özlem ara ara söylüyordu. Ama şimdi güzel bir anlatımla bir kez daha okuyorum. Bir yandan da doktor-hasta ilişkisi üzerine yazdıkları var. "Dan" diye verilen istatistiklerin nasıl umudu kırdığı, hastaların nasıl birbirlerinden etkilendikleri...Var da var. Elimden bırakamadım.

Yarına çizik atmayı bekliyorum. Sevgili babacım, seni sevgiyle anıyorum.

Esra Solomon'a: Bir gün önceki yorumunuzu okuyunca, heyecanlandım, çok hoşuma gitti, hemşirelik okuyor oluşunuz, sonraki günü ama iyi geçirmeyince, kendi duygularımda kaybolmuş, bir yorumda bulunamamıştım. Meslek seçiminiz için tebrik ediyorum.

2 comments:

  1. 91

    Insallah ben bu satirlari yazarken Nehir'imin atesi dusmus olur, 'puffy eyes'dan kurtulmus olur. Onunuzdeki gunu biraz daha oda disina cikarak gecirirsiniz.

    Zeynep'cim, ya yasadigimiz donemde kanser hastalarinda ciddi bir artis oldu ya da bizim hayatimizin 'o' donemi geldi. Malesef artik cok sik duyar olduk. Belki de once mumkun oldugunca korunmak icin caba harcamali, sonra da 'cope' etmeyi ogrenmeliyiz.

    Biraz once bir is arkadasim ile konustum, su anda hastanede... Son 5 senede ikinci kere kemoterapi oluyor. Yas 35, yolun yarisi... Kizi henuz ilkokula baslamadi.

    Felaket tellalligi yapmak istemiyorum ama sanirim biz yasamimiz boyunca, anne-babalarimizin yasamlari boyunca duyduklarindan daha fazla vaka duyacagiz.

    Sukurler olsun ki Nehir'imiz saglikli, mutlu... Sukurler olsun ki cocuklarimiz saglikli ve mutlu.... Sukurler olsun ki bizler cocuklarimizin basindayiz...

    Birbirinize cok iyi bakin...

    ReplyDelete
  2. Şekerim, ben sana 90 adet renk adı yollıyim dedim ama "brom-timol mavisi", metil oranj, "erotik kırmız" türü internet keşiflerimden sonra vazgeçtim. Dedim bırakalım dağınık kalsın bu durum. Handecim aralarda yazar numaraları gerekirse. Sen de ister yazarsın ister ona bırakırsın.

    hayır diycen ki "başka iş mi kalmadı, burda onca şey yazıyoruz, sen numaraya takıldın" Ama konuşulanlar arasında en light durum bu, ben de buradan takıldım işte. ayrıca sıcaktan zekamın anca bu kadarı çalışıyor, gerisi buhar oldu.

    neyse takıldığım yerleri serbest bırakıyorum ve sizi mutlu, sağlıklı ve evinizde hayal edip mutlu oluyorum.

    Çok çok sevgilerimle.

    ReplyDelete