Tuesday, July 14, 2009
Gün 25: First Round of Accutane Ends
Bugün de rahattık.
Nehir sabah 6'da uyandı, beni her zamanki gibi, "Anne bi gel yanıma" diye yanına çağırdı. Ama ben gittim gitmesine ama uyanmayı reddettim. Hatta bir ara sırtımı dönmüşüm, arkamdan birşeyler söylüyordu. Bir ara hemşireler girdiler, gece gündüz devir teslimi oldu. Derken "Maam" diye bir sese gözümü açtığımda, Nehir de yanımda uyuyordu ve saat dokuzdu. Bu çok sevgili ses öğlen ve akşam yemeğinde Nehir'in ne yiyeceğini soruyordu. Bu soruyu beni uyandırarak sorması ne kadar yerindeydi, ne yanıt verdiğimi hatırlamıyordum sonrasında.
Böylece saat 9'da başlayan Nehir'in günlik hastane maceraları yavaş bir tempoyla sürdü.
Peki, Leyla ve baba neredeydiler, saat dokuzda çoktan gelmiş olurlardı. Baba Nehir için pilav yapmıştı, ve az sonra onlar da geldiler.
Bugün bir ara Hande ile konuştuk SKYPE'de. Bir ara ben Leyla ile Central Market'a gittim, değişiklik olsun, oradan bir şeyler alalım yemek için diye. Esasen ben yer değişikliğine, ve biraz harekete hemencecik hasret kalmıştım. Bugünkü büyük kız anne saatinde sanıyorum geldiğimizden beri ilk kez külahta dondurma yedik Leyla ile.
Döndüğümüzde hemşireler, Nehir'i görmeliydiniz, dressing change'de ağlamadı, biz de ona şarkı söyleyip durduk dediler. Nehir "küçük kız uslu durdu" diye kendi yorumda bile bulunmuş. Doğrusu yemek için çıkarken, bir yandan acaba biz yokken dressing change işi de biter mi diye düşünmemiş değildim. Ama sakince bitmiş olduğuna hem şaşırdım hem de çok sevindim.
Tüm bu etkinlikler sonucu, Nehir uyumamıştı, ve uyumadı da. Sabahki uzun uyku, öğle uykusunun yerini aldı.
Biz de en sonunda uykudan vazgeçip, hep birlikte, monitörümüz, borularımız, kızlarımız yine yollandık oyun odasına. Bu kez hep birlikte resim yaparak başladık. Sonra Nehir'in yönlendirmeleriyle oyunlara devam ettik. Döndüğümüzde babasıyla ablasının arkasından dünkü gibi ağladı ağlamasına ama her çocuk gibi kapıdan çıktıklarında sustu hemen. Ve sızdı. Ama accutane vermek için uyadırayım derken, bir de akşam hemşiresi tartmalıyım deyince, Nehir uyandı, ve saat dokuzda ancak uyudu, bir seri mızmızlık ve en sonunda tatlı bir sohbetten sonra.
Nehir büyüyor. Artık neler olup bitiyor öğrenmek istiyor. "Ablalar n'apıyorlar", "işimiz bitince çıkıcaz", "hastaneye gelicez", "parmağımdaki n'apıyor" gibi soruyla karışık anladığını aktardı bana. Dün de ablasına "benimkinden" deyip, buradaki ilaç pompalarını yani Texas Children's dan alışık olduğu "pole" ,üzerindeki pompaları gösteriyordu. Ben de eskisine göre daha çok açıklama yapıyorum. Bugün anlattım ona, "Hani sen daha küçüktün, karnın ağrıyordu. Önce sana bu boruları taktılar, sonra yavaç yavaş ilaç verdiler. Artık iyileştin. Şimdi vücudunu güçlendirmek için başka ilaçlar veriyorlar". Dinledi beni cankulağıyla. Sonra ablasıyla babasını sordu. "Nerdeler?" diye. Ronald McDonald House'dalar, hepimiz bu odada uyuyamayız, yer yok deyince ikna oldu. Sayılır. "Ben de babamla gitmek istiyorum" dedi. Aslında bu normal katta aileye izin var imiş, ama biz ikiye bölünüp daha rahat dinelenelim istedik, hele RMH yolun karşısı olunca. Ve bir yandan Leyla için de daha iyi oluyor, buradan çıkışta, yemek yiyip, basket oynuyorlar, dün piyano çalışmıştı, ve akşam da film izliyorlar. Leyla da "normal" bir saat dilimi geçirebiliyor böylece.
Leyla da hala neden İstanbul'da böyle hastane yok diye sorup duruyor. "Olsaydı, her okul çıkışı, ama her gün sizi ziyarete gelebilirdim" diyor. Ona da anlatıyorum, gelişmiş ülke, gelişmekte olan (en sevdiğim cümle!) ülke farkı. Bina yapmanın kolay olduğu ama doktor, hemşire bulmanın zor olduğu. İstanbul'da Nehir'in sadece bir doktoru olacakken, burada bir takım halinde çalıştıkları. Leyla da isimleri biliyor artık, Nuchtern, Russell, Granger sayıyor. Bugün yine yad ettik sevgili Dr. Nuchtern'ü. Nasıl hem bilgi, hem de el becerisi, tecrübe istediğini, kardeşi için çok önemli bir işlemi yaptığını. "Evet, babişko sevinçten ağlamıştı" dedi. Bu yıl Leyla'yı en çok etkileyen bizim gözyaşlarımız oldu. Bilmiyor ki, onlar büyürken, daha çoook gözyaşı dökeceğiz, sevinçten.
Her şey yolunda. Kızların ikisiyle de "bilgilendirici" sohbetler umarım ikisine de yararlı olmuş, endişelerini azaltmıştır. Bugün Dr. Granger uğradı, laf lafı açtı, bu işi neden sevdiğini anlatırken, "Bakın ilk teşhis edildiğinde kimbilir nasıldınız, şimdi nasıl, Nehir'e bakın, harika görünüyor, işte bana bu yetiyor" dedi.
Hep böyle kalın fıstık kızlarım, sağlıklı ve mutlu. Ve meraklı, öğrenen.
SevgiliBlogOKurlarıKusuraBakmasınRMHousedakilereNot: Fotoğraf makinamın bilgisayar bağlantı kablosunu unutmuşum, bir de saç kurutma makinasını...Nehir'e yarın meyva getirmek de iyi olur. Please and thank you, these are the magic words!
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
Doktor Granger oyle guzel soylemis ki."... Nehir'e bakın, harika görünüyor....." diye. Bunu bir doktordan duymaktan daha guzel ne olabilir ki?
ReplyDeleteBu cumle gunumu gun etti. Icim icime sigmiyor. Nehircigim hayatinin ilk gunlerindeki bu sanssiz gunlerin moralini sakin bazmasin! Her seyin bir cozumu var, yeterki iste ve guclu ol, bak ben sayende bunu anlamis oldum:)
Hepinizi cok cok opuyorum guzel yanaklarinizdan. Mahmut herhalde baskette hirs yapip da kendini kaybetmiyordur kizlara karsi degil mi Zeynep? Oguz ile ip bile atlamam da onun icin, acaba benzerlik var mi diye bir an icimden geciverdi de. Gerci pek yok gibi de denebilir:)
Eveeetttttt kaldi 99 tane!!!!
ReplyDelete2 digit kaldilar artik!!!!! Ne diyeyim, cok iyi gorundunuz dun gozume! Kulagimi cekiyorum, tahtalara vuruyorum, dilimi isiriyorum ve MASALLAH diyorum!!!
Nehir cok hareketliydi, konuskandi, keyifliydi. Leyla'cigim, ucaktaki kadar olmasa da sohbet etti benimle, goz ucuyla da olsa Mahmut'u bile gordum!! Seni de iyi gordum Zeynep'cigim, sesin de iyi geldi kulagima... Hepinize kocaman bir M A S A L L A H!!!! Ruzgar gibi gececek bu sefer de!!!
En dogrusunu yapiyorsun anlatmakla, ben de Yasemin'e anlatabildigim kadar anlatmaya calisiyorum. Bir cocuk kitabi var, kucuk bir kiz apandisit ameliyati oluyor, sonrasinda arkadaslarina 'scar'ini gururla gosteriyor. Tum arkadaslari cok "cool" buluyor bu durumu. Yasemin benim apandisit 'scar'imin nerede oldugunu sordu, sonra cevabi beklemeden kendisininkinin gogsunde oldugunu soyleyip t-shirt'unu kaldirip ameliyat izini gosterdi. Ben de durumu firsat bilip herkesin apandisit ameliyati olmadigini bazilarinin baska ameliyatlar da oldugunu falan anlattim biraz. Kendisininkinin de apandisit olmadigini soyledim. Peki nedir diye soracagini dusunuyordum ama sormadi, ben de soylemedim. Sonra da denk gelmisken acaba soylesemiydim dedim kendi kendime. Neyse uzun lafin kisasi mutlaka dogru bilgi ile ve gecikmeden tanismalari gerekli bence. Sonra is kontrolden cikabiliyor cunku. Bir arkadasimin kizi da bebekken kalp ameliyati gecirdi ve annesi henuz soylemedi durumu cocuga. Baba Turk, anne degil. Cocuk annesi ve babasi ayni milletten olmadigi icin gogsunde bir cizgi oldugunu dusundu bir sure. Durum bu seviyeye gelmeden bilgilendirmek daha dogru sanirim.
Zeynep'cim, cenem dustu ama bir de dun aksam uzeri Assk Cafe maceramizi anlatayim sana. Ozlem'i saat 15.30'da Akmerkz'den aldim. Assk Cafe'ye gittik. Biraz sonra Seda geldi. ucumuz bayagi bir sohbet ettik. Sonra Ozlem'in kiz kardesi ugradi. Sonra Aysen geldi. Guzel bir aksamust keyfinden sonra Seda, cocuklarini 15 senedir gormedigi bir arkadasina emanet etmenin verdigi huzursuzluga daha fazla dayanamayip kalkti. Ozlem'in kiz kardesi de kalkti. Ozlem, Aysen ve ben bayagi bir hasret giderdik. Bol bol seni andik. Bir dahaki bulusmayi seninle ve cocuklarla yapmaya karar verdik. Iste boyle...
Istanbul'dan ozet durum bu.. Herkes hepinizi opuyor!!!
Birbirinize cok iyi bakin!!