Friday, March 27, 2009

Allah Kavuştursun



Şu anda uçak havalanmak üzere olmalı. Hande ve Leyla check-in yaptıktan sonra biz ayrıldık. Uzaktan da olsa, arabada bulduğum pet şişe ile su döktüm. Leyla'nın beni ağlamamaya "özendirme" (buraya yazamayacağım yaratıcı ceza fikirleri ile) çabalarıyla, onun önünde ağlamadım.

Ama şimdi sadece uyumak ve uyandığımda kavuşmuş olmak istiyorum.

Harika bir şey oldu, 85 F havada, tam da şimdi yazarken ben, uçak havalanırken yağmur yağdı, anlaşılan Houston da arkalarından su döktü.

Handecim bu bir hafta tüm stresimi aldın benden, sözcüklerle anlatmaya çalışmayacağım bile, teşekkür ederim.Ve senden bana anı bir phrase kaldı, "tamam, yapacak bir şey yok"...bunu daha sık kullanmalıyım ben de.

Leyla da, Nehir de ayrılık konusunda benden daha güçlüler, uyum sağlıyorlar, bu benim de hüznümü biraz olsun dağıtıyor.

...

Nehir ne mi yapıyor, babasıyla parka gitti. Geldikten sonra Leylayı aradı, şakacıktan. Okula gittiğini, uçakla gittiğini anlıyor.

Bugünlük başka bir şey yazmak istemiyorum. Uykuya ihtiyacım var. Benim adaptasyonum biraz daha zor oluyor.

3 comments:

  1. Turkish team'in en kuvvetli halkasi, herkesin "o benim dostumdur" demek isteyecegi, sevgili HANDE. Zeynep bile laf bulamamis, ben ne diyeyim...

    Daha tanımazdan once, yilbasi agacimla ilgili yazdigim yaziya, ...sevgili Nurgun, tanismasak da blogdan dolayi, tanistik saydim,...diye yazdiginda seni cok sevmistim. Dunyada bir anne ile yavrusunu kavusturmak, kac kisiye nasip olmus, ve olur??? Sadece, duydugun mutluluk ve huzur hissini kiskaniyorum demekle yetineyim...

    Gelmissindir herhalde, hos geldin. Elin, ayagin, kolun sag olsun. Sevgili esine, cocuklarina da cok tesekkurler, bu "kavusmadaki" yadsinamaz paylari icin.

    Darda oldugunda kosacak dostlarla dolu, sevdiklerinle gecirilecek kocaman bir hayatin olsun...

    Zeynepcigim sana da, nice kavusmalar dilerim... Yatip kalkinca olmasa da...Az kaldi inan...

    ReplyDelete
  2. Derin bir nefes al… Bir, iki, üç… Bırak şimdi… Tekrar nefes al…
    Bizi kandırdılar. Lamaze tekniğinin doğumu kolaylaştırmak için bir yöntem olduğunu söyleyerek bizi fena kandırdılar. Anneliğimin 11. ayını doldururken çaktım asıl meseleyi. Hoş ben o işe hiç girişmeyip, ‘Beni kesin, kurtarın çocuğu şu karanlık, rutubetli bekar odasından’ dedim. Dedim ama şu Lamaze derslerine hiç çalışmadığıma pişmanım şimdi. Çünkü bu derin nefesler asıl doğum bitip de ömür boyu sürecek o annelik dönemi başladığında önem kazanıyor. Bize bunu söylemediler ki gözümüz korkmasın, caymayalım. Sadece birkaç saat derin nefes alacaksın o kadar… Büyük yalan. Bu aslında ağrıya dayanmak için değil, aklına hakim olmak için gerekli.
    İşini yedi bininci kez yapan hemşire ruhsuz bir suratla üçüncü tüp kanı alırken, çocuğun ağlamaktan mosmor kesildiğinde. Derin bir nefes al… Ne yaptıysan susturamadığın bebeğine, iyi gelecek o şeyi sadece senin yapabileceğini ama bunun ne olduğunu bilemediğinde. Derin bir nefes al… Çocuğun her nasılsa becerip plazmayı tepesinde indirdiğinde, alnında kan gördüğün o an. Derin bir nefes al… Kızın karşına oturup, ayrı eve çıkmak istediğini, bir kız arkadaşıyla Tarlabaşı’nda istedikleri gibi bir ev bulduklarını söylediğinde. Derin bir nefes al… Kalbini kıracağını adın gibi bildiğin ama vazgeçiremediğin adamla, nikah defterini imzalayan kızına bakıp gülümserken. Derin bir nefes al… Oğlunu askere diye senin bile hiç gitmediğin şehirlerin dağlarına yolcu ederken. Derin bir nefes al… Kıyamadığın, öpmeye doyamadığın bebeğinin ameliyat kapısından içeri götürüldüğünü izlerken, derin bir nefes al…
    Derin bir nefes al Zeynep.
    Ben Mahmut’u iyi tanırım. Neredeyse liseden beri görüşmememiz bunu değiştirmez, çünkü onun hep aynı sağlamlıkta kalacak, gülüşü bile değişmeyecek adamlardan olduğunu bilirim. Bundan hep emindim. Adamlık, insanlık, sağlam karakter, güvenilirlik, kararlılık konuşulurken (ve tabii böyle insanların azlığından) hep Mahmut’u anlatırım tanımayan herkese. Şimdi görüyorum ki benim, yerine başkasını koyamadığım biricik arkadaşım tam da hak ettiği gibi bir hayat arkadaşına ve hep istediği o mutlu, sıcak aileye kavuşmuş. Her şeyden önce bunun için çok mutluyum.
    Leyla’yla hiç tanışmadım. Ama bütün küçük kızlar, hele de onun gibi olgun, şefkat dolu bir abla olanlar hep aynı şahane yaratıklar değil mi zaten? Yine de Leyla’ya ayrı bir hayranlığım var. Blogdaki bütün fotoğraflar içinde ona en yakışan kıyafet üzerinde ‘Angel’ yazan o mavi t-shirt. Nehir’in omzundaki eli…
    Zeynep, (Biz Adana’lılar siz biz faslını çabuk geçeriz ) sana söyleyecek söz bulamıyorum. Yazdığın her şeyi okudum. Virgülüne kadar hissettim. Anlıyorum diyemem, sana haksızlık olur. Ama hissediyorum. Ne denir bilmiyorum. Ben olsam ne densin isterdim, bilemiyorum. Bir çocuğun hayal edebileceği en iyi annesin… Derin nefes al.
    Nehir bir kahraman. Bir komutan. Arkasındaki orduyu hissediyor. Generallerinin nasıl canla başla onun zaferi için çalıştığını biliyor. Bunun onun savaşı olduğunun da farkında. Bunun için de çok güçlü. Ardı ardına zaferlere imza atıyor. Adım adım en büyük zaferine hazırlanıyor. Onu da kazanacak.
    Sizin yerinizde olsam finansı fazla düşünmezdim. Çünkü ordunun Türkiye ayağı da çok sıkı çalışıyor, her gün büyüyor, daha da büyüyecek, size söz. Siz sadece kendinizle ilgilenin.
    Bu savaşı alacaksınız, Türkiye’ye döndüğünüzde ne kadar sevildiğini çok iyi bilen bir aile olarak eskisinden de mutlu ve sağlıklı olarak hayatınıza devam edeceksiniz, buna yürekten inanıyorum. Haa, bir de o zaman Nehir ve benim Kumru’m arkadaş olacaklar. Bigudi ve oje partileri yapacağız. Bak karışmam.
    Nehir sağlıklı, mutlu, şanslı ve çok tatlı.

    ReplyDelete
  3. Ceren Olga GokdenizMarch 29, 2009 at 9:13 AM

    Allah Kavustursun Zeynep Hanim ve Mahmut Bey ve Nehircik..Hersey cok guzel olacak biraz zaman sonra..

    ReplyDelete