Friday, September 4, 2009

Gün 77: Leyla Havada

Nehir'le uyumuşum ama neyseki uyandım.

Bu sabah "iletişim"le geçti. Önce Leyla'ya iyi yolculuklar ve projesini unutmasın diledik. Nurgün'ün olaya hakimiyeti ile rahatladık. Sonra anneanne ve dedeyle konuştuk. Dede bizim arabaya bir bakıyor bir bakıyor döndüğümüzde tanıyamayacağız sanırım. Anneanne ise Leyla'nın sınıfını, öğretmenini öğrenmiş, geçen yıldan kimse yok sınıfında. Aslında bu sistem.iyi mi kötü mü karar veremedim. Bu başka bir blog konusu olarak kalsın. Bu arada kuzen Mina da SKYPEde belirdi! Bir de onlarla konuştuk, Nehir daha çok oradan oraya koşturdu.

En sonunda çıktığımızda öğlen olmuştu, bir şeyler yiyelim ve arabanın (surprise surprise) AC gazını dolduralım derken, tabi Nehir uyuyakaldı yolda. Sonra restoranda uyandı. Biraz mızmız bir yemekten sonra, baba bizi kitapçıya bırakıp, arabayı yaptırmaya gitti ve bizi bıraktığı gibi buldu. Az uyumuş olan Nehir bir fasıl da kitapçıda uyudu.

Kitapçıdan elimiz dolu çıktık. Evdeki kitapları nasıl götüreceğiz derken bu ne lahana bu ne diyet...neydi yaw...buldum, lahana turşusu bu ne perhiz...ben hep artık Amazon, ya da kitapçılar aracılığıyla İngilizce kitap bulurken TR'de, yine de zaman geçirince ve yok yok bir yerde artık kriterimiz kitapları elimize alıp tartmakken, güzel bir kitaba mutlaka rastlıyoruz.

Bu kez yine iyi bir kanser ve diyet kitabı aldık. Aslında okuduklarımızın tekrarları gibi, ama referansları iyi, ve rasyonalizasyonları da güzel. Bizim sorduğumuz soruyu soruyor, "neden doktorlar diyetle ilgili bir şey söylemiyorlar"... Ama esasen beni dünkü Russell görüşmemizden sonra yeniden motive etti, diyet konusunda. İlik naklinden beri önce tedaviyi etkilemesin diye, sonra Nehir'in iştahsızlığında önceliğimiz yemesi olunca biraz geri kaldık. Bugünlerde dönüşte, yani tedavi biter bitmez neler yapacağız düşünür, planlarken bu kitap "cuk" oturdu. Çünkü yapılacak çok şey varsa da Ferideciğimin taa kasımda söylediği "birkaç şeyde tutarlı olun" aklıma takıldı. Yani her şeyi yapmaya çalışmak yerine sürekli yapacağımız, Nehir'in almasını istediğimiz takviyelere bakacağız. "Turmeric" birinci sırada. Bugünkü kitap karabiberle alındığında emiliminin arttığını söylüyor. Sofradan eksik olmayacak. Zaten Nehir de bayılıyor serpmeye! Bakalım bir liste yapacağız. Aslında babanın listesi belli zaten. Babaya bir tebrik benden bu konuda bizi "zamanında" çabucak organize etmiş olduğu için. Feride'nin önayak olması, babanın okuduğu kitaplardan ekledikleriyle bu yolda iyi ilerledik.

En sonunda eve geldiğimizde akşam yemeği yiyip, Nehir'i yatırdık. Uyumuşum. Nerde kalmıştım, hmm uyku. Tatlım Leyla İstanbul'a yaklaşıyor. Canım kızım sağlıkla varsın, Nurgün bloga geri gelsin! Teşekkürler Oğuz Amca ve Nurgün ablayı sağsalim ve tahminim neşeyle ulaştırdınız memleketine. Öyle ki, İngilizce konuşursak, "Biz Türküz Türkçe konuşalım" diyen kızımı.

1 comment:

  1. Hakimiyet goklerdedir!!!

    Zeynep sen birde beni ucakta gorecektin. Yani tuvalet hakimiyetim sirasinda! Yolculugun uyumadigimiz zamanlari acaba tuvalette mi gecti diyorum dusununce. Ucak 17.30 da kalkti, saat 23.30 daki hadi bakalim uyuyoruz komutuna kadar ki -hosteslere gidip cat diye TV yi kapattirdim- 6 saat arasinda 10 kez tuvalete gittim. 4pelin,3leyla ve 3mercan icin. Her defasinda o klostrofobik yere gir, kapiyi kapat, klozet ortusu ort, surunmeyin, dokunmayin laflari arasinda elleri yikat, purellet, don tam otur ki...cisim geldi! Ay yay yay, cok hakimdim ama olaya cok:)))

    Evet Nurgunun hakimiyeti lafi beni buralara getirdi ve sondan baslayip, flasbacklerle gerigiden bir yazi yazmama neden olacak simdi. Napalim. Biz de yazariz.

    Genel olarak sali gunu Leyla'nin gelisi ile "hareketlenen" connecticut yasantimiz, neseli, ve civil civildi. Leyla tek kelime ile harika bir kiz. Cok komik, cok iyi kalpli, cok seker ve cok uyumlu. Ben ona modern polyanna adini takiyorum, herseyin olumlu tarafini gormek bu kadar mi kolaymis diyorum, onunla konusunca. Cok az cocuk, bir sey soylediginde, itiraz edince, ay Leyla yani sende hem oyle soyluyorsun, hemde boyle yapiyorsun dediginde,"...sen de haklisin, ama ben aslinda sana demistim ya..." diyerek cok naif, durust bir sekilde seni yatistiran, bir cumle kurabiliyor bence. Yani benimkiler cok nadir, cumle "sen de haklisinla" basliyor, daha ne diyeyim...Allah bin kere bagislasin, cok eglendik, havaalaninda da, ucakta da. Donuste havalaninda bir kisi, ay bunlar harika, ben NYdan beri izliyorum, kardesler mi dedi? Nerde??? Hazir boyle 3. bulsam hemen alacagim, isin ozu. Tabii bende kendime pay cikardim, onlari oyalayacagim diye degme animatore tas cikartacak saklabanliklar yaptim, issiz kalirsam yapacagim is gun gibi asikar yani.

    Mahmut'u da cok iyi gordum, cok rahatlamis, kendine gelmis bir hali vardi, Russell ile son konusmadan sonra kimbilir nasil olmustur. Herkes uyudu, 24.00 e kadar sohbet ettik. Harika haberlerle benim bile ayaklarim yerden kesildi. Russell durup duruken oyle bir sey soylemez bende herkese katiliyorum. Az kaldi az, yasasin.

    Velhasil kelam, bunlarin oncesinde de Ottawa kongresi -fena degildi-, sonrasinda da Montreal, Boston, Connecticut arasi araba yolculugu ile gecen bir hafta idi. Yemyesil Kuzey Amerika yollari iyi geldi acikcasi. Amerika'da yasasaydim, galiba Boston'u secerdim dedirtti nerdeyse bana yollar. Oraya bayiliyorum, gerci Seattle ve California'yi henuz gormedigimi beliteyim. Ama gene de gercekten secsem guneye giderdim eminim. Insanlari daha sicak oldugu icin sadece ve sadece.

    Neyse gene de seyahatlerin en iyi tarafi Istanbul'a donmek benim icin. Home sweet home, Allah tez elden sizi de kavustursun evinize. Bende bloguma geri dondum, bugun itibari ile, istimaya cikiyorum komutanim! Evimize hos geldik, hos geldik...

    ReplyDelete