Hip hip hurrayyy!!!!
Houston'da evden yazmak ne güzel bir duygu imiş. Gerçi Leyla gelince, "Biliyor musun, RMH'de daha çok yapacak şey vardı" dedi...Sanıyorum babişko ile basket oynamayı, biraz daha dışarıda, arada yaşıtlarıyla, programsız oynayabilmeyi, gidip gelmeler, yemekler, değişik insanları kastetti. Kendince haklı.
Amma vellakin, ben bi mutluyum bi mutlu.
Birincisi, Nehir dört gün, bir odada ve hatta bir yatakta zaman geçirdikten sonra dışarıda!
Ve bu sabah, sanki önceki günlerde ağrılar çeken o değilmiş gibi "kendinde" uyanıverdi. Doktorlar yine bildiler, antibodylerin etkisi geçince, bir şey kalmıyor. Görünen.
Sabah erkenden, 8.45 gibi Dr. Howrey geldi, kovboy çizmeli doktorumuz, "How is she" dedi, Çok iyi, ateşi 37 küsur dedim, "Önemli değil" dedi, "Gidebilirsiniz" deyince, ben, yarın çıkmaya hazırlamışken kendimi, sevinçten kafamı tavana vurdum.
Hemmen Mahmut'u aradım, neyseki odada yakaladım, ona çıklaım, gidelim, ver elini Houston'a dedim. Mahmut RMH kuralları gereği, çarşafları, havluları yıkamaya başladı...oda temizliği bize ait ya...Mahmut ve Leyla RMH'u tplamaya, ben de hastanedeki eşyamızı toplamaya başladım.
Yine de yola çıkışımız saat 2.45'i buldu. Tabi ki, GPS ile Austin yönüne doğru giderken, geri dönüp, doğru yola gitmeye başladık. Sanıyorum, kırk dakika kaybettikten sonra önce neşeli, sonra Nehir'in şahane haykırışlarıyla yoa devam ettik. Sonunda Nehir ve Leyla biraz uyudular, biz sohbet edebildik. Nehir uyandığında, arabanın içi yine sesle doldu. Sonunda "Duralım" dedik. Bu kez güzel, Teksas'a özgü, yolüstü bir yerde durduk. mahmut "sülün"- quail- yedi. Biz "beef". Yeniden yola çıktığımızda asayiş biraz daha berkemal idi.
Eve geldiğimizde, ya da küçük fırınımıza girdiğimizde, saat 8 idi. Nehir ve Leyla'nın odası en sıcak olduğu için, şimdilik bizim yatakta, hala Nehir'in sesi geliyor. Leyla'ya soruyor, "Anne nerde?", "Anneee, tinkıl tinkıl'ı söyler misin"...Bakalım ablasıyla uyuyabilecek mi...Konuşa konuşa, ben yazıyı bitirene kadar uyudu!!
"Home sweet Home" ne güzel bir laf. Houston meğer ne güzel imiş. Bizim yine de bir evimiz var imiş.
Yüzümde bir gülümseme. 40 yaşımın ilk günü çocuklarımın ikisi de bizimle, kocacım yanımda. Tamamdır.
Size iyi cumartesiler!!! Evlerinizde, nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsanız!
ŞiirNot: Nurgün dünkü "mani" çok şekerdi, yine. Bugünkü şiiri de çok sevdim. Ama aklıma takıldı, Can Yücel'in olduğuna emin misin? Hangi kitabından??? İnternette dlaşıp da mı gelmişti acaba?? Aklıma takıldı. İstanbul'da olsak bakacağım. Gerçi İstanbul'da olsak başka ne çok şey yapacağım!
SanatNot: Şebnemcim, Leyla bana müzeyi gezerken bir iki soru sordu, ben de "Aslında bu yerleri Şebnem gibi sanatçılarla gezmek çok daha zevkli olur, daha güzel anlatır" demiş, seni anmıştım. Ne de doğru anmışım. Ne çok isterdim seninle, senin heyecanınla, birikiminle, yaratıcılığınla, ve yaratıcılığı algılanmanla gezmeyi. İnşallah bir Bienali, Nehir, Leyla, ve senle gezebiliriz (Kadriye'ler de gelir, tam olur, hatta en iyisi tüm ekip, ve çocuklar gidelim, sen çocuklara rehberlik yaparsın)...Tamamdır.
Zeynepcim, olur şekerim ama benim doğuştan gelen bir çocuk limitim söz konusu(!!), o sebepten çocuk sayısı şöyle olsun: 2 kız 2 erkek (e bu da seninkiler ve Kadriyeninkilere denk geldi, napalım gerisine burdan anlatırız)
ReplyDelete:)) hadi bak ben randevu defterimde yer ayırdım, ona göre, elinizi tez ve temiz tutun. Ve sağlıkla, mutlulukla ve hep beraber bizlere geri dönün.
Şebnemcim, ah ah üzdün çocukları şimdi! Limitleri aşalım. Bak pazarlık yapmaya alıştık.
ReplyDeleteHem Türk aklı durmaz, "karşılaşmış" gibi yaparlar : ))) Emrivaki sevmeyiz ama herkes bir parça kendini zorluyor bu aralar malum.
Şu "elinizi tez ve temiz tutun"u da çok sevdim!
Sevgili Zeynep, Her ne kadar sesini bilmesem de , yazından gelen enerjisi o kadar yüksek ki, içim ısındı. Masaya tak tak şeklinde vurunca (içimden MŞALLAH derken) etrafımdakiler acayip acayip baktılar tabi :) Komik geliyor mu sana bilmiyorum, ama hiç tanımadığın ben, bu satırları okuyunca mutluluktan uçuyorum. Tatlı kızlarını ve seni öpüyorum. Sevgiler, Esra Gökbayrak
ReplyDeleteSebnem'cim pazarlığa ben de katılıyorum. Gel sunu 3 kız 3 erkek yapalım, benimkileri de al!! Biraz da pazarlama taktigi: benimkiler cok usludur, anlamazsın bile orada olduklarını :)
ReplyDeleteZeynep'cim cok sevindim evinize döndüğünüze!!!! İşte bak! birisi bitti, gitti bile, kaldı dört tane geriye!!!! Su gibi akıp gidecek bak gör. Sonra bakmıssınız 22Ekim gelmiş bile, ver elini güzel memleketim...
Haydi ben tatilin son gununde bu kadarcık yazıyorum. Yarın aksam evdeyim, özledim görüşelim!!
Hepinizi öpüyorum!! Birbirinize iyi bakın...
Bu da siirsel astrologumuz Rob Brezsny'den:
ReplyDelete"His heart was growing full of broken wings and artificial flowers," wrote poet Federico Garcia Lorca. "In his mouth, just one small word was left." There were times during the first half of June when I was tempted to borrow those words to describe you, Cancerian. Now, thankfully, you're moving into a much brighter phase. The buds that are about to bloom in your heart are very much alive, not artificial, and your wings, while not fully restored to strength, are healing. Meanwhile, your mouth is even now being replenished with a fresh supply of many vivid words.
Ozgecan.
ha hay, işe bak, hayatla mücadele edelim derken iki tuttuğunu koparan kadına dönüştü benim Handemle Zeynepim
ReplyDeleteama bakın aklıma ne geldi
anne olmayanlar çocuk olarak kalma haklarını sonsuza dek saklı tutarlar
yani şımarma haklarım baki, ona göre.
ikinizi de kocaman öpüyorum.
kimbilir hangi bloglardan geçerek blogunuza ulaştım. 2 günde neredeyse yazdıklarınızın tamamını okudum. sizin güçlü, bilgili, hayatı seven ve aksiliklerine karşı yılmayan duruşunuz çocuğunuza da geçmiş olacak ki bu küçük yaşında hastalığı yenip ilerde sizinle ve kendiyle gurur duyacak. insanın duygusal ve çaresiz anında-dokunsalar ağlayacak durumdayken- kendini ifade etmesi çok zordur ve siz bunu çok iyi başarıyorsunuz. çocuklarınızla, eşinizle sağlıklı bir gelecek dilerim.
ReplyDeletetüm iyi dileklerim sizinle.
ayşen