Saturday, February 14, 2009

St. Valentine's Day

Hastane bizi yine utandırdı.

Sabah arka arkaya kapı tıkladı. Her gelen, "Happy Valentine's Day" dedi. Derken, gönüllüler, bir kağıt poşet dolusu Valentine kartları getirdiler Nehir için. Nehir'le tek tek baktık. Birilerinin, hastane personeli, başka çocuklar, tek tek kart yazmış olması çok hoşuma gitti. Christmas'ta da benzer bir durum yaşamıştık, diğer odalardan da kartlar geldi. Yine gönüllü bir grup, güzel bir sepet getirdiler, kocaman bir ayıcık, pembe kalpli yumuşacık bir battaniye, kalp (!) şeklinde bir yastık, bana göre (çekiştirmek lazım!) bir gecelik vs... Nehir hemen bir yanına ayıcığı, üzerine de battaniyeyi aldı. Çocuklar battaniye çok seviyorlar diye bol bol battaniye dağıtıyorlar, bu sanırım, bizim beşinci battaniyemiz. Kapılara da resimler asmışlar, kalpler olan. Bizim kapıda yoktu (biz gelmeden önce yapıştırmışlardı herhalde), öğleden sonra bizim kapıda da vardı. Ben bir hemşire yapıştırdı diye düşünürken, yan odadaki baba, "ben yapıştırdım, kızınız sevdi mi" diye sordu.

Bugün başka bir anne ile de ayaküstü konuştuk. 11 aylık kızı kemoterapiye başlamış, böbreklerinde üç tane tümör varmış. Biraz şaşkındı. Şİmdi yazınca acaba türü NB mi, hiç duymadım, böbrekte. İyileşsin o da.

Ben öğlen yine dışarı çıktım, ve bir vacuum cleaner aldım. Derken, biraz önce bir baktım, almış olduğum süpürge en kötü reviewları almış. Markayı iyi diye okumuştum ama başka modeliymiş meğer. Şu internet yüzünden tadıyla bir kazık da yiyemiyoruz. Yarın değiştireyim, ya da pazartesi. Halbuki, artık evle ilgili iş kalmasın istiyordum.

Nehir'in ameliyatla ilgili bir şikayeti kalmadı gibi. Sadece kemoterapi nedeniyle zaten çok yerinde olmayan iştahı kapandı. Yine de birşeyler yiyor. Daha önceleri, hastanedeyken omlet yiyordu, bu kez ağzına sürmüyor. Değişik peynirler aldık, onlara da yüz vermedi. Cottoge cheese ve keçi peyniri yedi. Akşam da Nursen Teyzesinin getirdiği, tavuk suyuna çorbayı içti.

Ben bitkinim. Bilmiyorum, sanki ameliyat öncesi, tüm aylar boyunca o kadar gerginmişim ki, üzerimde müthiş bir yorgunluk var. Bu kez hastanede kalmak çok zorluyor. Neyseki iki gündür çıkıp, geri gelebiliyorum, teşekkürler baba! Nehir'im de, "ben de gelicem" diyor, sonra ikna ediyoruz, "hava yağmurlu, sen sonra çıkacaksın" diye.

Neyse tahminim salı akşamı çıkacağımız, az kaldı. Yağmurlu hava da bitmiş olursa, parklarda rehabilite oluruz kızımla.

...iyi pazarlar

2 comments:

  1. Zeynep'cim, nasil becerebilirsiniz bilmiyorum ama Mahmut ile nobetleserek arada bir 1-2 saat hicbir yapilacak is olmamasina ragmen disari cikabilseniz. Mecbiren teker teker yapacaksiniz ama zorunlu bir is halletmek olmadan bos(ama gercek bos) kalmak biraz beyninizi ve bedeninizi dinlendirebilir mi acaba? Duygusal yorgunluk da cok buyuk, belki ona bile bir nebze yardimci olur. Biraz baska bir dunyaya gidebilirsiniz. Bir kitapciya girip yeni cikanlara bakmak, ya da bir mall'da bos bos vitrin bakabilirsin. Son 4 aydir yasadiklarinizdan baska seyler dusunebileceginiz ya da hicbir sey dusunmeyeceginiz 1-2 saat bulabilseniz ne kadar iyi gelir. Bu yorgunluk belki azicik hafifler.

    Cok iyi goturdunuz herseyi ama malesef "break" yok. Son hiz devam. Sadece birbirinize arada bir saglayacaginiz kacamaklar var. Bence yaratmaya calisin.

    Sali aksamina cok az kaldi. Dayan arkadasim!!!

    KENDINIZE COK IYI BAKIN.

    ReplyDelete
  2. Handecim, doğru söylüyorsun ama sanki ilk kez bende de kitapçıya gitme isteği, hatta kitap okuma isteği belirdi. Abim de senin söylediğini söylemişti, bizi görünce. Şimdiye kadar çok farklı bir ruh halindeydim. Dik. Nehir'in yanından ayrılmayı hiç istemiyorduk. Belirsizliğin bir kısmı azalınca, ve iyi yönde gelişince rahatladım. Ama hala kalabalık içinde olmayı sevmiyorum. Gerçi zaten hiç sevmezdim.

    Nursen de bugün elinde iki DVD ile gelmişti. "The Reader" ı okumak istiyorum. Bir de hareket etmeye başlayacağım. Spor diyeceğim ama bir baskı olmasın...hareket sadece.

    ReplyDelete