

Dünümüz düşük kan basıncı dengelemesiyle ve Nehir'in mızmızlığı ile geçti. Saat altı gibi Nehir'in mızmızlığına bir çare olsun diye, tası tarağı, yani monitörü, pompaları, toplayıp, bir çocuk vagonuna koyup, oyun odasına yollandık. Nehir kalkacak durumda değildi, zaten oyun odası bile mızmızlığını geçirmedi, ve çok kalmadan döndük.
Baba ve Leyla RMH'ye terapi köpeği-nedir anlamış değilim, iyi huylu köpekler, kendilerini sevdiriyorlar esasen- Mocha'yı sevmeye gittikleri sırada akşam hemşiresi geldi ve zaten mızmız olan Nehir'i hızlıca muayene etmek istedi. Nehir iyice ağlamaya başladı, hemşire dışarı çıkarken, ben Nehir'i kucağıma alayım istedim, yatıştırmak için, dudakları da moraran Nehir bir anda kendini arkaya attı, ben öyle sandım, meğer kendinden geçmiş. Ben Nehir'i kaskatı görünce, hemşireyi çağrırayım diye kapıya yöneldim, hemşire de hemen hemen aynı anda içeriye girdi...Nehir'i o mu uyandırdı, kendi mi uyandı, ben mi emin değilim.
Nehir bebekliğinden beri ilk birkaç saniye nefesini tutarak ağlar. Ağlıyor mu hemen anlaşılmaz. Kimiz zaman dudakları morarır hafiften. Anlaşılan, bu kez zaten kan basıncı düşükken, yani oksijen gidişi azken, birkaç saniye bile kendinden geçmesine yol açtı. İlk kez bunu yaşayınca, afalladım. Bir kere hemşirenin kapıdan, oksijen seviyesi alarmını duyup, geri dönmesi şanstı. Nehir dört tane "lead" -led- ile kalp atışı, oksijen seviyesi, nefes alışı sürekli kontrol altında ama bu minik aletler çok hassas, değişik şekillerde yanlış alarm oluyor çoğu kez. Hele oksijen seviyesini ölçen, ayak parmağına takılı, çıkıp duruyor, ve biz gün boyu yanlış alarm verip duruyoruz. Akşam hemşiresinin hemen dikkate alıp gelmesi dikkate değerdi.
Tehlikeli bir şey değil imiş, vücudun refleksiymiş. Ama beni birkaç açıdan kendime getirdi. En önemlisi, gerçekten acil bir şey olduğunda ne yapmama gerektiğini gözden geçirdim, sordum. Doğrudan bir alarm yok, yani "acil" gelin diyen. O tip alarm, hemşireler için var imiş, tüm kata alarm veren, kodlu. Benim yapabileceğim, kapıya çıkıp bağırmak. Sabahki hemşire, kapınızın önünde "charge nurse" var, o masada hep biri olur dedi, ama ben hiçkimsenin olmadığı birden çok zaman biliyorum.
Yani aciliyet olmaması daha kolaylaştıracak gibi durumu. Bir de aslında bizim Mahmut'la çoğu kez iki kişi oluşumuz odada, iyi bir şey. Dün akşam, Nehir'e birşeyler mi yapayım, hemşireyi mi çağırayım bilemedim, özellikle de ne yapacağımı kestiremediğimden.
Bu da beni ilk yardım meselesine getirdi, bir kez daha. Hatırladığım gibi ilk yardım kursları ABD'de zorunlu, ve belli aralıklarla da yineleniyor. Ben ise, depremden sonra çok arzu etmeme rağmen, bir ara İTÜde düzenleneceği söylenmesine de rağmen, henüz "debelenmeden" katılacağım program bulamadım. İlgili makama saygılarımla arz ederim. Tabi şans bu ya, biz buradayken düzenlenmiş, bitmiştir! Yani Murphy varsa.
İşin komiği ama, bu bayılıp ayılmadan sonra Nehir'in mızmızlığı geçti! Nassı yani. Ne bileyim, belki "sıkıntı" hafızası silindi. Ve dün verdikleri albumin ile, saat 8 itibariyle antibodilerin bitmesiyle, toparlanmaya başladı. Önceki gecenin aksine kan basıncı normalleşti. Saat geceyarısı ikibuçukta, tatlı bir şekilde uyandı, hemşireye, hastabakıcıya şirinlikler yapmaya başladı. Vücudu su tutmayı da bıraktı, ve ben bol bol bez değiştirdim. Sabah beş, beşbuçuğa geliyordu, yine uyuduk.
Sabah keyifli uyandı-k, bu kez biraz geciktiğimiz için yarım saatimiz 20 dakika oldu, ama olsun biz yürüye yürüye oyun odasına gittik. "Ona da hay demicem" diyen sevimli kızım, hemşireleri "es" geçtikten sonra, dönüşte "hi" demeye karar verdi, birine. Ama sesi pek yetmedi bu kez.
Bugünü önceki iki güne göre sular seller gibi geçirdik. Ne demek şimdi bu. Aktık. Gerçekten de gün boyu kan basıncı normal kaldı, keyfi oldukça yerindeydi. Uykuya direnç sürüyor! Oturduğu yerde uyuklasa bile, kafasını yastığa koymak istemiyor. En sonunda ama, benim de yatakta çakılı kalma pasif direnişimle, saat dört itibariyle uyudu.
Leyla yine etkinlikler içinde. Haftaya bir açık arttırma için kovboy çizmesi boyadı, ve bakalım şimdi de çok hevesli olduğu "kardeşler" etkinliğine gitti.
İyiyiz. Moraller kıvamında.
Hatta size bir de yeni foto, odamızın en meşgul anları.
TeknikArızaNot: Internet beni susturmak istiyor. Geçen sefer başgösteren hastaneden Mac ile bağlanamama durumu sürüyor. Geçen sefer hiç ulaşamadığım, junior teknik "yetkili" Tony, bu kez geldi gelmesine ama, bir şey yapamadı, büyüklerime sorayım deyip gitti, ve ertesi gün beni tesadüf gördüğünde, "ilerleme var mı" diye sorunca, bir iş çıkmayacağına, Mahmut'un bilgisayarıyla idare etmeye karar verdim. Verdirildim. O nedenle, hiç de "günlük" yani gün sonu değerlendirmesine uymayan bir biçimde, gün ortası, öğleden sonrası, bir boş anda yazıyor oldum. Mac'imi önce iki kez yere düşürdüler, ev halkı, şimdi de bu...Özgecancım kırk yılın başı bir projeden gelmiş olan tasarım harikası bilgisayarıma "nazar değdi". Acaba ona da bir nazar boncuğu yapıştırsam, hafif Tofaş durumu olur mu? Hani bir de koltuğun naylonlarını çıkaramama durumu vardır. Bir de olur da eskir diye sinyal vermeme, sol dikiz aynası "aksesuar"...gördüğünüz gibi keyfim ve çenem yerinde.