Friday, February 25, 2011

İlk Büyük Kar

Geçtiğimiz cuma hava 15 derecelere çıkmışken, acaba bahar kapıda mı derken, bir hafta sonra, cuma günü ilk büyük kar yağdı. Yani geldiğimizden beri bir kerede bu kadar çok kar yağmamıştı. Amerika'nı her yerinde olan, ve haberleri meşgul eden kış haberleri bizi etkilememişti.

Kapının önünü temizlemek işini ise babayla paylaştık, ta ki baba ayağı kayıp düşene kadar! Neyseki yumuşak bir oturuştu ve bir zedelenme olmadan atlattı. İlk kez bu kadar kar temizlemiş olduk.

Leyla bu kardan etkilenmedi sayılır çünkü okulu zaten bir haftadır tatildi. Sadece, kar 6-7 saat aralıksız yağınca yolları temiz tutmak zor oldu anlaşılan, sabah gelen "yollar iyi değil" haberiyle, günlük bir kampa gideceği yerde evde kalmış oldu. "Ballı" kızım, tesadüf perşembe akşamı sevgili Jo'su da bizde kaldığı için, arkadaşıyla ev kampı yaşadı. Matrak kızlar, öğle yemeği için hazırlamış olduğum sandviçleri, "Aaa, çok eğlenceli evdeyiz ama kamp yemeği" diye ayrı bir zevkle yediler. Ta ki, Jo, kendini hasta hissedip eve gitmek isteyinceye kadar. Leyla üzülür diye bana bunu söylemesi anlaşılan çok zaman aldı ama sonunda, Jo'yu bir kenara çekip, "Hasta isen eve gitmeyi istemen çok normal, Leyla üzülse bile, bunu söylemen gerekir" gibilerinden birşeyler söyledim. Sonra da Leyla'yı bir kenara alıp, "Leyla'cım Jo'yu güzel yolcu edelim, sen üzüleceksin diye derdini anlatamıyor bize" gibilerinden birşeyler geveledikten sonra "oyun günü"nü erken bitirdik.

Cumartesi günü ise basketbolun son günüydü. İki takımla maç yaptılar. Birinde yenildiler, ikincisinde yendiler. Şaka bir yana genel olarak iyi oynadılar, çünkü dördüncü sınıf, beşinci sınıf karışık tek takımdılar. Bu da, bu yaştaki kız çocuklarında önemli bir boy farkı yaratıyor. Aslında gelecek yıl aynı takım devam edemeyecek olmalarına, Leyla adına üzüldüm. Bu yılki öğrenmenin, birlikte oynamış olmanın meyvelerinden biz yiyemeyeceğiz. Neyse yemediğimiz meyve bu olsun!

Cumartesi basket sonrası ailelerle birlikte pizza yemeğe gittik. Akşam ise baskette tanıştığımız bir aile ile Ithaca usulü bir hamburgeciye gittik. Üst katta jetonla çalışan, bowling, tilt gibi oyunlar olan, bir yerdi. Ben de uzun süreden sonra bira içeyim dedim. Uzun süre neye tekabül ediyor bilmiyorum ama bira şisesinin üstündeki limon dilimini ne yapacağımı bilemedim desem. Mike -baba- limon dilimiyle olan mücadelemi görünce sonunda dayanamadı ve "İçeri iteceksin" dedi. En son ne zamandı acaba elime bir "corona" almıştım? Yani, tek ayrılığım da bu olsaydı keşke.

Sohbeti uzun, güzel bir akşamdı.

Şimdi, yine uzun bir süreden sonra ilk kez televizyon izleyeceğim. Oscar'lar veriliyor. Bakalım sürpriz olacak mı?

Yarın için ise heyecanlıyım. Yeni hafta ve sabah ilk iş erken bir kardiyo çalışması ve sonrasında kütüphane günü beni bekliyor. İpek beni sporda "challenge" ediyor, ben de onu kütüphanede! Aslında geçen hafta, "Haydi sabah 7 de sporda buluşalım" diye beni zorlayınca, kısırdöngüyü kırdırmış oldu. Kendimle yeni bir mücadele başlattım. Kütüphane saatlerimden çalmadan kardiyo yapmak için zaman aralığı yaratmaya çalışıyorum. Bu da erken kalkıp, önce "gym"e gidip, sonra gelip Leyla'yı "paket"leyip, ardından bu kez kütüphaneye yürümek demek oluyor. Amaç, spor yapmayı günlük rutinde tutmak, hiç değilse.

Bakalım...

Evet, topladım kendimi. Hayata devam, yine.

3 comments:

  1. Gunes acsin hayatinizda, toparlanin ailece...

    ReplyDelete
  2. Zeynep'cigim, duymussundur ama TR'den blogspot'a erisim yasaklanmis (sanirim)...
    FYI..
    Hepinize sevgiler
    Nurhan

    ReplyDelete
  3. Canım toparlandığınızı duymak çok güzel.Allah yüzünüzden gülümseyi eksik etmesin inşallah. Gürüşemedik bu sefer kısmet olmadı.sağlık mutluluk ve bşaşarı her zaman sizinle olsun

    ReplyDelete