Friday, January 21, 2011

Yeni Ev

Taşındık ve oldukça yerleştik. Gibi. Background'tan anlaşılabileceği gibi giysileri asmak kaldı. Asalım, güzel bir kar manzarasına döneriz. Aslında eşya olmayınca, bavulları topla, bavulları aç gibi oldu. Yalnız bu kez zorlayan, yaşayan ve dolu bir eve gelmiş olmak. Yani eşyayı yerleştirmeden önce bu evi toplamak gerekti. Ya da bizim kutulara ev sahiplerinin eşyasını koyup, onlardan boşalan yerlere de bizimkileri koymak. Bize yer açmaya çalışmışlar ama 1975'ten beri yaşanan bir ev...düşünün birikmeyi.

Ah şu biriktirmeler. Ben pek hoşlanmam. Sadece Nehir doğunca Leyla'nın oyuncak ve giysilerini saklar olmuştum.

Şimdi ise...

Bu eve gelirken de Leyla'nın ve benim giymediklerimizi bir kilisenin otoparkına konmuş olan giysi bırakma kutusuna koydum. Plastik torba içinde ve ağzını lütfen bağlayın uyarısıyla, bu kadar basit.

Kitaplar da yine plastik torbalarda bu kez "Kütüphane Dostları" diye bir yere bırakılıyor.

Her şey "çevriliyor" yani. Bunu çok seviyorum.

Gerçekten de göçebeliğe alışmışız. Çok zorlanmadık. Leyla Jo'sunu özlüyor ve eski evi daha çok sevdiğini söylüyor. Ben de. Ama az bir süre için önemli değil nerede olduğumuz. Bunu Leyla'ya da anlatıyorum. Jo ile zaten görüşebildiklerini söylüyorum. Nitekim bugün buluşuyorlar, okul sonrası.

Evle ilgili tek derdim karanlık olması. 100 yıllık bir ev, sokak da eski, yani evler daha sıkışık. Hem güneş alışı az, hem de evdeki koyu ahşap yoğunluğu, filmlerdeki "şatovari" bir karanlık yaratıyor.

Eh, evi biraz benimseyebilmek için bizden birşeyler koydum. Malum RMH'de de böyle bir kriz geçirmiştim. "Nesting" (yuva yapma?) dürtüsü başgösterdi yine. Nasıl bir güdüdür bu...tut tutabilirsen. "Lime green", açık yeşil kanape minderi, yanına pembeli minder, ve fotoğraflarımız yerleşti. Carole'in akıllı önerisiyle ev sahiplerinin aksesuarlarını, nasıl düzenlendiklerinin fotoğraflarını çekerek, kaldırdım. Elimden geldiğince gözümü ve kalbimi az yoracak bir hafifliğe getirmeye çalışıyorum. Çalıştım. Bitti.

Her işte bir hayır vardır. Ah bu cümle yine geldi hayatımıza. Sevmez olmuştum.

Önceki eve, ilkönce, gitmemiz çok yerinde olmuş. Eylül ayından beri iyileşmemde çok etkili oldu. Her zaman sevgiyle anacağım oradaki günlerimizi, yürüyüşlerimi, kanepeden dışarıda gördüğüm sincapları, gelen geyikleri, açıklığı, ferahlığını. Komşularımızı.

Leslie de çok tatlı, o da yarın akşam yemeğe çağırdı. "Bizi bırakmadığınızdan ve hala görüşebiliyor olacağımızdan emin olmak için" diyerek. Aslında bizim kendimizi iyi hissettiğimizden emin olmak için. Çok düşünceli, çok duyarlı.

Bu evin bir faydası, İstanbul karışık gelmeyecek artık. Ve gider gitmez kaç yıldır yapmadığım kağıt, ıvır zıvır temizliğini yapacağım. Orayı da hafifleteceğim. Burası ders oldu.

Ama tatlı ev sahibini de anlıyorum. Neredeyse 70 yaşında, Norveçli, profesör. Hala sabah sekiz akşma altı çalışıyorlar karı koca. Ve akşamları da evde çalışmaya devam ediyorlar. Okula da yürüyerek gidip geliyorlar. Evde geçirdikleri kısa zamanda benim şimdi gördüğüm fazlalıkları görmeleri mümkün değil. Zaten ben de İstanbul'da görmüyordum. Görsem de temizlik, ve atma işine ayıracak zamanım olmazdı. O kağıtlar, fotokopiler, öğrenci kağıtları, ödevler, fişler birikir de birikir...

Benim için evdeki en iyi şey, eski, ve hala iyi çalışan bir stereoları var. İşte benim gibi müzikle beslenen biri için bu çok güzel oldu. Buradakiler etraftaki öğrenci evlerinin gürültüsünden şikayet ediyorlar ama beni nasıl tutacaklar bilmiyorum. Şöyle "bas", "bas" dinlemek istiyorum.

Ve Bonnie. Kedi. Henüz birebir ilişkide değiliz. Ama ona da bir tarak aldım. bakalım bana taratacak mı kendini. Bir de Türkçe mi, İngilizce mi konuşacağım şaşırdım. herhalde ses tonudur anladıkları dedim, Türkçe sesleniyorum. O da yeni bir dil öğrensin.

Şimdi kısa notlar.

Kar yağışı sürüyor. Artık eksilerdeyiz. Çok güzel bir hava var. Sabahları kar temizliğine alıştım iyice. Bugün ilk ben yaptım sokakta. arabayı da çıkarmıyorum iki gündür, okula yürüyoruz. Köşebaşına geldiğimizde, oradaki gönüllü, arabaları durdurup çocuklara yol açan Annie, "Siz yenisiniz" (hey, you are new on my block) diyerek hem kendini tanıttı, hem de bizi tanıdı. Bravo dedim, çok dikkatli, iyi bir şey.

Leyla hem futbol, hem basketbola devam ediyor. Baskette geçtiğimiz haftasonu karşı takımı 30'a 6 yendiler! Valla bu yılın sürpriz takımı oldukları kesin. Karşı takım yine fizik olarak daha üstündü ama bizimkiler daha iyi savunma yaptılar ve düşünerek, oyun kurarak oynadılar. Laf aramızda Leyla 6 sayı attı, ve çok iyi savunma yaptı, top çalmalar falan. Bir ara takımarkadaşı, koçun kızı, beşinci sınıf, "Go Leyla Go...and everybody" (Haydi Leyla ve herkes) diye tezahürat yaptı! Bakalım bu haftasonu nasıl geçecek.

Mahmut her işi nasıl yapacaksın diyor, ama bu çocuk ligi işine de takıldı kafam. Çok eğleniyorlar.

Kapalı saha futbol da çok eğlenceli. Basket sahasında, beşerli iki takım halinde oynuyorlar. Çok hızlı ve eğlenceli geçiyor. Biri kalede, ikisi savunma, ikisi hücum. Hem de futbolda kız erkek karışık. Tabi, şaşırtıcı olmayan bir şekilde, futboldaki yıldız, güney Amerikalı bir çocuk idi. Çok iyi oynuyordu. Bence bizim takımlar altyapıya alsınlar! Ve güzel olan, birkaç kız da gerçekten çok iyi oynuyorlar. Leyla yeni, bakalım nasıl gelişecek. ama genelde topla ilişkisi iyi.

Şu işi de yapsak diyorum. Zor değil. Okuldan salon ayarlayacağız, bazılarımız hakem, bazılarımız koç olacağız, okullarla biraraya gelip turnuva yapacağız. Tüm yıl değil. 7 hafta basket, 7 hafta futbol vb. Mahalle, değilse de bölge bazlı olmalı, götür getir az olmalı.

Bu arada Damla'nın yorumuna çok katılıyorum. İş yapma/yaptırma konusunda. Zaten ben de öyle yapıyorum, hiç ütü yok! Mahmut'un gömlekleri ona ait. Ben ve Leyla katlayıp giyiyoruz. Yıka ve çık hesabı!

Nehir'im.

Carole tam biz taşınmadan önce, kitabı bitirdi. Ben bir çeşme oldum, üç gün kendime gelemedim. Sanıyorum taşınma, veda duygusuyla birleşti gözyaşlarım sel oldu. Şimdi toparladım. Ama ben Nehir'i rüyamda görmüyorum. En başta kabus halinde, bırakmamak için mücadele eder bir şekilde gördüm birkaç kez. Ama bir türlü güzel bir halde göremiyorum. Bu akılla yaşamak belki de. Aklı bırakmamak. Bir yandan da Nehir her zaman karşımda, fotoğraflarda bana gülümsüyor. Videoları da izliyorum. Sesini duymak, onu görmek bana çok iyi geliyor.

Dün TR'den oğulları yeni teşhis olmuş bir anne buldu beni. Bir zamanlar yazmıştım, hani Meksika kökenli bir büyükbaba vardı. İlik naklindeyken tanışmıştık. O zamanlar, "Gelecek yıl biz burada olmayacağız ama başka aileler olacak" demişti. Evet, bizim mücadelemiz yerini başka çocukların mücadelesine bıraktı bile. Bizim hayatımız devam ediyor, ve bir yerlerde başka bir anne ve baba yavruları için endişe ediyor. Allah hepsine yardımcı olsun. Şans yanlarında olsun.

Çocuk kanseriyle mücadele mutlaka araştırmaya destekle olmalı. Önce şifayı bulmalı, sonra da bunu TR'ye getirme işini düşünmeliyiz. Ama önce, yetişkin kanseri yanında "kaynayan" çocuklarımıza umut lazım!





8 comments:

  1. yine gözyaşlarım sel oldu okurken.. Allah hep en güzelini ve hayırlısını nasip etsin sizlere..

    ReplyDelete
  2. evriliyoruz Zeynep Hanım...

    hayatın her dönemecinde bir parçamızı bırakarak belki.. ama sürekli devam ederek.. her kaybettiğimiz parçamıza ilave yenilerini alarak.. ilave diyorum, çünkü yanımıza aldığımız hiçbir şey geride bıraktığımızın yerini tutmuyor, sadece onsuz geçen süreci tamamlamamızı sağlıyor..
    yenie eviniz güzel günlerinize ev sahipliği yapar umarım, açıkçası imrendim o tarih kokan eve :)

    ReplyDelete
  3. Sevgili Zeynep,
    Leyla'yı benim için kocaman öper misin?

    ReplyDelete
  4. Bu degisim size daha da iyi gelsin umarim.
    Sevgiler

    ReplyDelete
  5. Canım iyi günlerde oturun inşaallah sağlıklı mutlu. Karanlık olması çok hoş değil ama ben ınanıyorum hepinizin içindeki ışık aydınlatacak o mekanı. Leyla'cığıma maşaallah azmini kimlerden aldığı ortada canım benim özledim çok kağıt giysi vs temizliğinde katılıyorum ve destekliyorum seni bazen öyle bir enerji geliyor ki insan kendini tutamıyor. Küçük meleğini rüyanda en güzel gülüşüyle görebilmeni yürekten istiyorum.5 aya bastı kuzucuğumu çok özledim 24 Aralık'ta ziyaret ettik ablam ve Ramazan'la bir beyaz gülü vardı. Dede'ciğiyle ortak ama minik kuşuma pembe gül yakışır aklımızda. kendi ismiyle ziyaret edebilecekmiyiz ilerde kitap konusun biraz aydınlatırsan sevinirim. Sizleri çok seviyorum . Her şey gönlünüzce olsun...

    Tamame

    ReplyDelete
  6. Duygu Akşen CindorukJanuary 21, 2011 at 2:53 PM

    Bayıldım. Çok güzel olmuş sayfa (background mu deniyor? ne deniyor bilemedim) bayıldım.
    Senin sesin, halin de daha bir başka sanki. İyi gördüm sizi:))
    Değişmeyen, değişmeyecek tek şey baki olmakla birlikte hayatın rengi değişkenlik gösteriyor gibi yer yer...
    Nehirin'e kalpten sevgilerimi,dualarımı gönderiyorum özlemle. Üçünüze de bol bol öpücük, kucak, iyi dilekler, güzellikler, hoş anlar ve özlem yine.
    Bir de yazında bir iki kez geçen 'İstanbul'a dönünce' ifadesi yakınlaştırdı birden mesafeyi, süreyi. Hiç beklemiyordum. Sevindim birden. Az kaldı değil mi?
    'Kaynama' konusuna kesinlikle katılıyorum. Farkına vardırmak gerek önce. Bileni arttırmak. Güç yaratmak. Galiba. Bilmiyorum. Bakılacak. Ne gerekiyorsa.

    ReplyDelete
  7. Tamamecim,

    Sakin merak etme, ben donunce Nehir'imin adiyla, guzel bir de pembe kalbi olacak! Dogrusu, ben uc ay bilirdim, nasil olacak diyordum, baskalari bir yil dediler. O zaman rahatladim. Cunku İstanbul'da olmak istiyorum. Kalbi guzel olsun, Nehir'ime yakissin istiyorum.

    Kitap, aslinda fotograf albumu, ama kuse kagida, goreceksin zaten!

    Cok opuyorums seni!

    ReplyDelete
  8. Duygu'cum,

    bahar geliyor, arka sayfa diyelim, biraz da alisveris yani : ))) Ha ha ha, guzel mi guzel elbiseler. Nehir'im de bayilirdi askidan secip almaya.

    Bu arada bahar geliyor derken, magazalara erken gelen bahar, burada nisani bulacak. Mayista kar yagidigi bile gorulmus. Yani biz biraz daha kardayiz. Olsun, beyazi seviyorum.

    Haklisin, benim de amacim o farkindaligi yaratmak!

    ReplyDelete