Thursday, October 14, 2010

Home Alone

Az yazıyorum. Biliyorum. Aslında başladığımdan beri günlüğü aksatmamayı görev edinmiştim. Sonradan hatırlamak istediklerimi kaybetmeyeyim diye, merakta bırakmayayım diye...alışkanlık olmuştu. Şimdi, farklı. Bazen sayfayı açmak zor geliyor. Bir ara arka fonu değiştirsem dedim, onu da yapamadım. Kendime hoşgörümü arttırdım, zaten vardı, iyice arttı. Zorlamıyorum. Görev haline gelmesin, burası...ama paylaşım alanı olarak hala seviyorum.

Yani bir düzeni kalmadı benim için. Ara sıra güncellemek, söyleyecek bir sözüm olduğunda yazmak gibi. Ve sizlerden haber almak. İlginç bir şekilde, şimdilerde e postayı tercih eden de arttı. Sanıyorum hepimizde bir ne yapacağını bilememek var. Burada yazılanlar Nehir içindi, şimdi bakıyorum sadece ben değil, sizlerden de zorlanan var. Eh işte iyi olan, kural yok, dilediğimizce haberleşelim öyleyse.

Yazasım olmadığı bir PMS dönemindeyim. Biraz daha zor geçiyor, belki içindeki duygusal durumdan, belki de mevsim geçişinden...ama mümkünse bir köşede kıvrılıp kalmak istiyorum. Ama kendimi dün zorla eliptical'ın üzerine çıkardım. Bugün de bir spor danışmanlığı randevum var, ona gideceğim. Aslında, nerden işaretlediysem formda, sanki bir işaret koymam gerekliymiş gibi. Bakalım belki enerjimi yükseltir. Alet edavatlı spor oldum olası sevmedim. Ama bedene biraz bakmak gerek.

Spor salonu lisans öğrencisi dolu. Ne diyeyim, "bizim zamanımızda", İstanbul'da bu işler yoktu. Öylece takılırdık, kantin, "manzara"...Belki de manzaraları olmadığı içindir, ha ha. Gerçi, "bizim zamanımızda", güney kampüs, kuzey kampüs shuttle da yoktu, ve dersten derse o yokuşu inip çıkardık. Hımmm, tabi otostop yapmadığımız zamanlar. Üniversite günlerini hatırlamak hoşuma gitti. Ah ya, yaşlanmak böyle bir şey sanırım. Eyvaaah, anılara dönüyor günlük yaşam.

Hemen başlığa geleyim. Sevgili İdil'in uyarısı üzerine, nasıl oluyor bu iler diye baktım. Anlaşılan aslında bir yasa yok. İki eyalet dışında. New York'ta yok. New York Times da eski bir yazıya denk geldim, nasıl çok sayıda çocuk olduğu, yalnız kalan, bilinmeyen anlatıyordu. Esasen, çocuğa bağlı diyorlar. Olgunluğuna. Çevreye. Doğrusu, Leyla'nın biraz büyüdüğünü hissetmesini de istiyorum. Biz büyürken çok daha rahattık. Bakkala gider, gelirdik...şimdiki çocuklar evden okula, servis, "sokak" yok. Ne bileyim, buradaki küçük ve göreceli olarak güvenli koşullardan yararlanalım. Tabi cep telefonları oluşu bir güvenlik. Komşu oluşu bir güvenlik. Ama aklıma gelmeyen başka şeyleri okudum. Acil bir iş olduğunda ne yapacağını biliyor mu? 911i arayabilecek mi? Kapıyı açmasın dedik ama birisi içeri girer mi?? Seda da bu konuda uyardı. Burada olmuyor öyle işler ama tabi. Neyse zaten sıkça yapacağımız bir iş değil, o gün de kısa bir süre idi, ve komşuların evde olduğunu biliyordum. Ve cep telefonundan aradım, o da aradı.

Ama uzmanlar 10, yaş, 11 yaş diyor, kimisi 14 yaş. Birisi yazmış, bir teenager'ı bırakmak daha mı güvenli diye ki, hiç düşünmemiştim. O da zor olabilir. Çocukla ilgili. Bir başkası demiş ki, benim çocuğum yiyeceği üçüncü kurabiye için bile telefon eder izin alır. Ki, bu tam Leyla. Bence çok bile izin alıyor. Ama bu bizim için bir avantaj, şu anda. Nasıl olsa gün gelecek, kendi yolunu bulacak ve biz adamdan sayılmayacağız. O zamana kadar tadını çıkarsak iyi olur. İyi huylu kızım.

İşte "Home Alone" durumu böyle.

Leyla ile her gün bisiklete biniyoruz. Sevdiğimiz bir yol bulduk. En başı hafif yokuş, ama sonra biraz düz, derken hafif eğimli, ve dönüs yolu tamamen aşağıya doğru eğimli, yani çok eğlenceli. Leyla bir haftada bisikletine daha iyi hakim olmaya, ve artık yokuşlarda inmeden çıkabilmeye başladı. Yol kenarından gidiyoruz. Kaldırımdan. Ama "stop" işaretlerinde duruyoruz. Trafiği de öğreniyor bir yandan. Arabaları beklemeyi öğreniyor. Garajdan çıkacak arabalara dikkat etmeyi. İkimizde de kask! Bu işi yaptığımıza çok memnunum, İstanbul'da yapamadığımız bir işti. Site içerisinde değil de araç olarak kullanmak. Kaçıncı yazışım, anlayın ki özlemişim. En son, artık fi tarihi olan bir dönemde bisikletli olmuştum. Ama burası da çoğunluk yokuşlu olunca bilmiyorum tüm şehri dolaşır mıyız. Benim bisikletin vitesleri biraz uyduruk. Geçen gün değiştireyim derken, zincir çıkıverdi. Yani biraz kısıtlıyız.

Eh hadi ben spor reçetemi almaya gideyim!

10 comments:

  1. Zaten sonbahar dediğiniz nedir ki? İnsanın çalışırken bile gözü yatıp kıvrılacak bir yer aramaz mı? Dişhekimiyim ben,bugün bir ara dolgu yaparken hava öyle bir karardı ki dişini yaptığım tonton teyzenin dizine yatıp uyumak istedim...Bu, insanı deprese eden havanın tek ilacı uygun filmler bulup izlemek...Mümkünse az hüzünlü bol gülümsemeli olanlardan...Ferzan Özpetek Serseri Mayınlar'ı adeta bu günleri düşünerek çekmiş...(Ferzan Bey bloğun takipçileri arasında değildir umarım) Okuduğum, izlediğim,size iyi geleceğini düşündüğüm herşeyde aklımdan geçiyorsunuz. Çok sevdiğim bir arkadaşım gibisiniz. Sanırım buraya gelen herkes de benzer duygular içinde. Kardeşimiz,yeğenlerimiz durumu...Işığınız hiç sönmesin...Sevgiyle kalın...Hale

    ReplyDelete
  2. Siz anne kız bu işi sevdiniz galiba. Bence güzel bir bisiklet alıp biraz daha uzun ve engebeli seyahatler yapmalısınız :)

    ReplyDelete
  3. Bisiklete binmeyeli oyle cok oldu ki, oglum biraz buyusun ona da kendime de bisiklet alacagim kesin! Cocukken cok severel binerdim, Izmir'de buyudugum o zamanlarda sokaklar ne rahatti, aksama dek don dolas gez... Spor ne iyi olmus, daha iyi bir meditasyon bicimi dusunemiyorum. Beynime laf dinletemedigim, tilkilerimle basa cikamadigimda kendimi atarim spor salonuna... Yazin hep yazin, sizi kalpten izliyorum, kendim de cok duzenli yazamadigim halde siz arayi biraz acsaniz niye yazmadi acaba diye dusunuyorum.. Sevgilerimle...

    ReplyDelete
  4. Bizi de özendirdiniz şimdi bisikletlere... :) Arka fon da çok şirin, hiç uğaşmayın bence... Pandalar aşağı yukarı takipte ...İzin alma konusuda bu yaş için çok ideal, bizim kızımız 12 de her şey de izin alıyor, ama bildiğini de bir yolunu bulup yapıyor işte...:) Özetle Leyla 'nın iyi huylu olduğu kesin. Sevgiler,

    kİrAz

    ReplyDelete
  5. Aslında geçen gün tam da bunu düşünüyordum. Hatta, biraz ara vereceğini yazmış mıydı, ben mi öyle sandım, diye de düşündüm. Bir süre, sanki yazmadan yaşamanız bunu. İçinizden gelince yazmak belki. Buradan insan yitirmeniz sözkonusu değil. 'az yazıyorum'u okuyunca, evet doğru geldi bana böyle olması.. Acınız, yasınız biçem değiştirecek, yok olmasa da. 2. safhaya geçiyor yas. Dolayısıyla yansıtma biçeminiz de. Elbette o zamanlardaki yazma hedefleriniz -hastalığı tanıtma, savaşımlar- şu an o haliyle artık olmayacaklar.

    ReplyDelete
  6. Zeynepciğim, güzel haberlerinizi almak çok mutlu ediyor. Her gününüz bir önceki gününüzden daha güzel olsun inşallah. Leyla yetişkin olmanın ilk adımlarında. Allah sağlıklı, hayırlı ömür versin.
    Canım, ağlamakta gülmek kadar doğal. Her şeye rağmen hayat devam ediyor inişiyle, çıkışıyla... Pembe meleği her yerde görebiliriz; bazen bir müzikte, bir yemekte, bir elbisede... Görmezsek unutmuş oluruz zaten. Zor olsa da görebilmek en güzeli. Bisiklete biniyorsunuz, spor olur ne güzel.
    Sabrınız sınırsız olsun. Sevgiyle kalın!

    Tamame

    ReplyDelete
  7. hayata yeniden bağlanabiliyo olmanıza çok çok sevindim..ve leyla'nın cümle içinde kalan olgunluklarına hayran kaldım..belkide farkettirmeden size inanılmaz destek olan bir çocuğunuz var..umarım allah leyla'dan yana her türlü yüzünüzü güldürür..

    ReplyDelete
  8. Sevgili Zeynep,

    Ne iyi geliyorsa sana... İçinden ne geliyorsa değil ama ne iyi geliyorsa onu yap. Bazen zorlansak da bir adım atmaya bakıyor... Spor ve bisiklet harika... Burada yapamadıklarına/yapamayacaklarına öncelik vermek çok mantıklı... Havalar izin verdikçe etrafa da küçük haftasonu gezileri yapabilirsiniz belki?...

    Az yazmaya gelince çok güldüm... kendime... Neden mi? Ben bir bloga başladım, daha doğrusu başlamaya kalkıştım, bunca blog yazarını görünce özendim... Hep yapmak isteyip bir türlü yapamadığım iki-üç şeyi birleştireyim, kendime "external parent" olarak blog okurlarını edinerek biraz mecbur hissedeyim kendimi de becereyim dedim, 1.sporu hayatımın minik ama düzenli bir parçası haline getireyim, 2. kilo vereyim, 3. düzenli yazı yazayım istedim... haaa... haaa... üç "post"dan sonra postu serdim... :D ne spor ne yazı... beceremedim vallahi... ve senin bu güne kadar gösterdiğin tutarlılığa bir kez daha hayran kaldım...

    Gri hava gercekten insanın üstüne basıyor. Sızma zeytinyag misali, enerjisini sızdırıyor insanın... Farkında olup teslim olmamak lazım... Bugün evden çalıştım, koltuğa yapışmış durumdayım, bütün gün başımın üzerindeki lamba açıktı, hiç güneş yok, tam kesintisiz gri... Bir an önce koltuktan kalkmam lazım... :)
    Bir süre sonra "sinirli" oluyorum böyle zamanlarda ben... boynuma bir plaka asmam lazım, "yaklaşmayın, tırmalar" yazan... biri söylemişti, detayını hatırlayamıyorum. fazla hareketsizlik adrenalinin tam tersi bir hormon salgılatırmış, vücütta kritik enerji seviyesinin altına iniyor diye adrenaline benzer etkileri olurmuş... sanırım öyle bir hal...
    İşim çok, canım yapmak istemiyor... çok mu belli oldu? :)

    Sevgilerimle,
    Yesim

    ReplyDelete
  9. Ahhh ... bisiklete binip, sokaklarda kosturmak, nefes almak kadar dogaldi bizler icin.

    Cok sevindim eyalet kurallarina bakip, dis kapinin, dis mandali olarak yaptigim yoruma, ikaza bozulmadigina :) Iyi huylu oldugu zaten bilinen Leyla'nin yanaklarindan opuyorum ...

    Sevgiyle ...

    Idil

    ReplyDelete
  10. Sevgili Zeynep,

    Ben de her yazına yorum yapmasam da, yazılarını okumak, senin nasıl oldugunu bilmek beni de rahatlatıyor. Hatta arada acaba bir e mail mi atsam diye de dudundum ama belki sirf bloga bakiyordur dedim kendi kendime. Cok uzaktan da olsa sizleri andıgımda ki inan bu sikca oluyor, sizleri hep ic ferahligi diliyorum. Umarim bundan sonra hersey hepiniz icin en iyisi, en huzurlusu ve mutlusu olur.

    Sevgiler,
    Adile

    ReplyDelete