Saturday, March 6, 2010

Sessizliğin Huzuru, Huzurlu Sessizlik

Merakta bırakmak gayesinde değildiysem de, anlaşılan anlat anlat, sonra hiç de bir açıklama yazmadan susuver...haklısınız iyi olmadı.

Açıklayayım.

İyiyiz.

Neden sustum:

Birincisi, sevgili arkadaşım bir e-mail attı: "Zeynep, ben nazara inanır mıyım bilmiyorum ama artık anlatmasan mı acaba?" dedi. Ben de, malum zaten ödüm patlıyor genel olarak, varsa bir açık kapı, susayım biraz dedim.

Bu nazar meselesi karışık. Benim gibi "ortada" biri için de durum biraz daha zor. Ama üzerine biraz düşününce şunu söyleyebiliyorum, Nehir'i korumak için batıl-batıl dışı ne varsa yapmak beni iyi tutuyor.

Dün ise Feride ile konuşurken, bana dediki, "Sizin durumun zaten zorluğu bu belirsizlik" dedi, bense bugünlerde yaklaşan nöroblastom ölümlerini okudukça biraz da, "Evet, ama biliyor musun, böyle belirsizlik kalmak bizim için aslında iyi bir durum", deyiverdim.

Evet, günlerimiz geçiyor.

Ben okula gidiyorum. Dersleri nasıl vereceğim derken, derslerde kendimi iyi hisseder buldum. Öğrenciler besleyici oluyor. Kalan zamanımda da basbayağı çalışır oldum, hatta daha disiplinli olduğumu söyleyebilirim. Yaptığım iyi bir şey, bir çalışma ve aile hayatı çizelgesi yaptım, ve buna uyuyorum. Okula evi, eve de okulu karıştırmıyorum. Olabildiğince, yapabildiğimce tabi. Eskiden, her iki durumda da yapamazdım, evdeysem aklım işte...hep suçluluk...şimdi iki yerde de suçluluk hissetmeden yaşıyorum.

Nehir'cim ne yapıyor?

"Anne bizi yarın Leyla ile parka götürür müsün?" diyor çoklukla. Bakıyorum hala aklında, anne, baba, abla ve kendisi, Houston'daki sürekli beraber, gezme anılarımız. Bir yandan da benim gidip gelmelerime alıştı. Bazen, tam çıkacakken, "Anne, kulağına bir şey fısıldayayım" diyor...eğiliyorum, "Anne, işe gitme" diye fısıldıyor. Ya da "Beni de götür" deyiveriyor. O zamanlarda ayaklarımda bir ağırlık bağlanmış bir şekilde çıkabiliyorum. Ama biliyorum, sonrasında geçiyor o "tasası". Dün parktan gelirken eve, "Babam nerde, evde mi?" deyiveriyordi, hani ana-kız parka gidip dönüp de babanın evde bizi yemek yapmış, bekler halini ister gibi. Parkta ise, "Tonton Amca'ya gidelim mi?" dediğinde, gülümsedim tabi, radyoterapideki, 80 yaşlarındaki mavi gözlü tatlı doktoru hatırlayarak.

Geride bıraktığımız onca anı...

Geçen haftasonu ise arkadaşlarımızda iken, konan bir Wiggles DVDsi ile, Nehir'in Fort Worth'deki yataktan çıkmaz halde, ağrıları varken, onu oyalamak için izlediğimiz Wiggles şarkılarını duyunca, tutamadığım gözyaşlarım...

Sessizliğimin bir nedeni işte bu. Buraya yazarken da ister istemez, iş sonuçta Nehir'in hallerine gelince, aklımın ve duygularımın oyunlarıyla yüzyüze kalıyorum, bazen zor oluyor. Aslında terapiye gitmiyorum, ve gitsem orada yaşayacağım, dışa çıkacak bu karmaşık duygu halleri burada buluyor beni.

Şimdi iyi haber, Nehir'in doğumgününe az kaldı. Ve hemen sonrasında Houston'a kontroller için uçacağız.

Tüm bunların yanında çok iyi bir "mail-list", e-posta grubu, na üye oldum. ACOR. Her tür kanser ile ilişkili e posta grubu var. Nöroblastom grubunda 683 üye var ve oldukça aktif bir grup. Ve bilgili. Beni sıkan bu tarama meselesi başka bir anne tarafından dile getirildi, ve yaklaşık on küsur kişi, kimisi makale de göndererek fikir söyledi. Benim için de çok yararlı oluyor. Ama ister istemez, dört yıl temiz kalıp, nüksetmiş, 12 yıl temiz kalıp nüksetmiş ve geçenlerde ölen bir gencin haberini de alıyorum. Ve bugünlerde ölmekte olan bir başka iki yaşında kızın annesi, Layla, Houston'da, yazarken detaylı, bakmayayım desem de, izliyorum. Yaptığım şeyin korkunçluğunu anlayarak. Bir ölüme tanık olmak. Ve bunu merak etmek. Mahmut "Okuma" dedi. Ben uzun satırlar arasında bu küçük kızın neler yaşadığını anlamaya çalışıyorum. Aslında anladığım, yüklü bir morfinle uyuyor. Ve ailesi, başında bekliyor.

...

İşte sessizlik.

Bugün Leyla'yı piyano dersinden almış dönerken, haftasonu için okuyacağı kitabı anlatıyordu. Ben de çocukken okumuştum. Adı, "Bir Şeftali Bin Şeftali", Behrengi'nin...Yazın okumuştu, şimdi yine ödev olarak gelmiş. İki arkadaşın hikayesi, sonunda biri ölüyor. Leyla bu ölümün onu nasıl "duygulandırdığını" anlatırken, "Düşünsene çocuk, yani yaşlı biri olsa doğal da, Anne, çocuk", çocukları vurgulayarak, dediğinde, "Haklısın, çok üzücü" dedim. İçimden, "O hiçbir zaman kardeşinin ölebileceğini bizim kadar hissetmedi", "Mi acaba?"

Allah tüm çocuklara şifa versin, huzur versin, anne ve babalarına bağışlasın.

4 comments:

  1. iyi haberlerinizi almak guzel. bizler hep dua ediyoruz, pozitif enerji gonderiyoruz, bence o yuzden eskisi kadar sik olmasa da bence duzenli yazmaya devam edin. Hepimiz daha cok hatirlayali, daha cok dua edelim.

    Keske siz terapiyi birakmasaydiniz. Yazmaya ek/alternatif olarak degil de, "kendinizi" birazcik daha cok korumak icin.

    hersey iyi olacak, hep, Nehir hep saglikli kalacak.

    ReplyDelete
  2. Bence unutmamak gereken bir sey var....

    Nasil sen hayatin akisi ile mesgulsen (COK SUKUR), Nehir'cigim gibi cocukluguna donebilen tum cocuklarin aileleri de hayatlarinin akisi ile mesgul. Buyuk olasilikla aynen senin gibi okuyorlar ama yazmiyorlar, belki nazar degmesin diye belki baska sebeplerden cocuklarinin cocukluklarina donebildigini, cocukluguna donebilecek kadar sansli olmayanlarla paylasmak dogru gelmiyor. Yani sonu iyi biten BINLERCE, ONBINLERCE hikayeyi bilmiyoruz, hicbir yerde okuyamiyoruz. Onlari unutmamak lazim.....

    ReplyDelete
  3. Hande ne kadar doğru söylemiş. Sonu iyi biten pek çok hikaye bu tip paylaşım gruplarında yer almıyor bu yüzden Zeynep'ciğim, sessiz bir çoğunluğun olduğunu bilerek takip et bu forumları olur mu? Üstelik her zaman ne dedik, Nehir ayrı, onun hikayesi ayrı, o kendi başına bir kahraman.

    Ben her zaman gelişmelerinizi takip ettim. Hep dualarımı gönderdim. Şimdi de iyi haberlerinizi aldıkça çok seviniyorum ama yazmak seni mutlu ediyorsa yazmaya devam et bence. Bu blogdan haber alamasam da benim dualarım devam ediyor. Hem size, hem de bütün çocukların sağlık ve mutluluğuna. Başardıklarınız harika, size binlerce kere MASAALLAH.

    Sevgilerimle

    Nurdan

    ReplyDelete
  4. Nehir'in bir daha hastalanmayacagi konusunda kendinizi ikna ederseniz, buna tum kalbinizle inanirsaniz, olumsuz deneyimleri takip etmezseniz, en enn iclerde bile bu supheyi tasimazsaniz, gercekten hastalanmaz. bu kulaga delilik gibi geliyor ama degil. pozitif dusuncenin gucune inanin lutfen.

    ReplyDelete