Sonraki akşam da bizim için ilginç oldu. Ya da her zamanki, "Türk" olma hali diyelim. Yaşça bizden büyük iki çift hoca ile yemek yedik. Türkiye'ye gitmemişler. Türkiye'nin bugünkü sınırları nasıl çizildi, sorusu, derken, bizim yerimizde olanlarınız çoktur, ben de hep oldum ya, konuştuk. Tarih, resmi tarih, çokluluk, farklılık... tabi bitmedi. Bitmez de.
Leyla salı günü "sosyal bilgiler" sınavı oldu. Konusu: Yerli Amerikalılar. Yani bizim filmlerdeki "kızılderililer"imiz. Ithaca (adından belli) ve civarında hangi kabileler varmış, nasıl yaşarlarmış, ne yerlermiş, nasıl giyinirlermiş, şimdi ne yapıyorlarmış, harita üzerindeki yerleşim alanları... 100 üzerinden 99 almış. Bir puan, en sonda, "Bu üniteyi ne kadar sevdiniz?", sorusuna, çok, eh işte, hiç sevmedim', işaretlemeyi unuttuğu için, gitmiş. Sonradan verdiği yanıt, "Hiç".
Okurken, sıkıcı deyip durdu. Ama Leyla hakkında hoşuma giden bir şey öğrendim bu sayede. Sıkıcı bulsa da çalışmış, dikkatle okumuş, dinlemiş, ve sorulara (bugün kağıdına baktım) çok güzel yanıtlar vermiş. Bilmiyorum böyle kalır mı, ama çok önemli bir özellik. İşine yaramayacağını düşündüğü bir şeyi, sıkıcı da bulsa, çalışmış olması.
Bir yandan da, neden bizdeki tarih de böyle başlamıyor diye düşündüm. Hala yaşımız kemale erince bile akşam yemeklerinde, "gak" dediğimiz anlar oluyor. Leyla neden önce İstanbul'da kimler yaşamış, neler yapmışlar öğrenmiyor. Diyeceksiniz ki, bizim uzun tarihimizle Ithaca'nınki bir mi. Elbette değil. Ama ben, örneğin, Osmanlı Döneminde farklı halkların farklı şekilde giyindiklerini, kıyafet zorunlulukları olduğunu, taaa bilmemkaç yaşımda tesadüfen dinlediğim güzel bir sosyoloji seminerinde öğrendim. Anadolu ile ilgili tarihe ise acaba ortaokulda mı başladık.
Ne bileyim. Müfredat işi, iş yani. Ama Leyla sayesinde Ithaca'yı, hiç değilse birazcık, Yerli Amerikalıları öğrendiğime, şimdi bize huzur veren bu yöreyi biraz bildiğime çok memnunum. Kabilenin şefini kadınlar seçiyormuş, örneğin! En yaşlı kadın ise yaşadıkları "long house" dan sorumlu imiş. Bir kabilenin önderliğinde "Büyük Barış" sağlanmış. Soru, Bu neden önemli?Leyla yanıt vermiş: Çünkü hayat savaşmadan onlar için çok daha kolay olmuş. (Burayı aç biraz kızım).
Ne diyeyim. Ağlamak lazım. Bu dersi hiçbir millet bir türlü alamamış ya yüzyıllardır. Yazık.
...
Basket.
Leyla İstanbul'da okulda bir türlü basket oynayamadı gitti. Çünkü, 5 yaşında "etkinlik" olarak seçtiğinde, tek kızdı. Oynadı. Öğretmeninin onun elini tutmak istemeyen erkek çocuklar karşısında, Leyla'yı kollamasıyla... Sonraki yıl yine tekti, ben vazgeçtim. Bir türlü başka bir kız olmadı! Neden? Çünkü kızlar cimnastik veya baleye, erkekler basket ve futbola gittiği için. Futbol da keza. Leyla futbol da oynamak istiyor, ama kızlar takımı olmuyor. Bu konuya kafamı takmış, Leyla'yı "Haydi bu işle ilgili birşeyler yap" diye provoke ederkeni yarım kaldı, biz Houston'a geldik.
Eh işte şimdi de buradayız. Malum, Amerika'da futbol, kızların daha çok yaptığı bir spor. Buradaki erkekler Amerikan futboluna gidiyor anlaşılan. Ya da beyzbol.
Basketle ilgili bir e posta geldi. Beşinci sınıf ve dördüncü sınıflardan ortak bir grup oluşturabildik, diyor. Toplam 12 kız. Ama koçumuz yok. Bu cumaya kadar gönüllü çıkmaz ise, olmayacak. Haydaa. Hakem arasalar yüzdeyüz gideceğim. Bana da dert oldu çünkü. 2010 yılında bir kız çocuğu istediği bir sporu yapamaz halde! Ama koçluk... Yani benim basket hayatım, hatırlarsanız, geçen yıl, Fort Worth'de, RMH'de attığım şutlardan ibaret.
Tabi duyuyorum, bizim evde biri var bu işi yapabilecek. Biz de ikna etmeye çalışıyoruz zaten. Leyla ittiriyor. "Cool" olurmuş... Ben de buraya yazarak biraz baskıyı arttırayım dedim. Ne zaman bu fırsat ele geçer, 12 tane bıcırık kız, maçlar yapacaklar!
...
Hava bu hafta, ya da geçen cumadan beri soğudu. Bahçemize bir groundhog geldi. Yani gelmiş. Çünkü ben bahçeye açtığı deliğin, ne tür bir canlıya ait olduğunu anlamadım. Dün ise komşumuz uyardı, "Aman kendine sıcak bir yer arıyordur, eve gelmesin". Haydaaa. Komşumuz, çok da şirin," Bence ilaç döktürün, tabi burada Ithaca usulü, doğal yöntemler de yapan birini bulursunuz, ama çok pahalı olur" dedi.
...
Diğer komşum ile ise dün yürüyüş yaparken, bana nasıl yakındaki küçük alışveriş yerinin sahibi ile anlaşma yoluna gitmeye çalıştıklarını ve burada oturanların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik dükkanların yerini almış olan emlakçı, sigortacı, dişçi gibi kiracıları çıkartmak ve orayı yeniden canladırmak için kampanya üzerine çalıştığını anlattı. Ah, dedim, bizim Levent.
...
Uzunca yazmayınca, birikmiş. Daha da var ama sanırım şu anda aklımdakiler bunlar.
Haftasonu New York'a gidiyoruz. Hatta, yarın okul tatil diye, önce Westport'a gideceğiz. Cengiz Amca burnu kanca, Nehir adına topladığı yardımı Rotary ler aracılığıyla RMH'ye veriyor. Anlatayım. Maratonda yardım amaçlı koşuluyor. Değişik "takım"lar var. RMH'ninki dolmuştu. Rotary'lerde yer vardı. Onlar da RMH'ye bağış yapıyorlar. Bizim Avrasya'da böyle oluyor mu bilmiyorum. Sayfasında bir bilgi yok. Ne kadar iyi fikir ama. Koşmak isteyenlerin sayısı çok olunca, olduğu için, diyorlar ki, isterseniz yardım amaçlı koşun, o zaman koşmanız garanti olur.
Cengiz "Koşsam mı, yapabilir miyim" dediğinde, Debra çok destekledi. Ben de. Bunu gerçekleştireceği için çok mutluyum. O gün başkaları da olacak. Çocuğu tedavide olan bir anne var, iki kız arakadaşıyla koşacakmış. RMH takımı var zaten. Nöroblastom araştırması için destek olan başka bir grup daha var. Bizim için duygusu yoğun bir gün olacak, ama orada olmayı ve "haydi" demeyi çok istiyorum. Bir yandan da Sandra'ya soruyorum yok mu Brooklyn'de, rahat bir kahve, Bebek Kahve gibi falan otursak biz koşmayanlar, hava da soğuk olacak gibi, tam Cengiz geçerken, dışarı çıksak, hani biz de dört saattir ayaktaymışız gibi! Bu yıl iphone bir application yapmış, takip edebilecekmişiz koşanları, madem!
...
"Cengiz Amca Cengiz Amca haydiii, sen yaparsın bu işi haydiii". Bakalım süren ne olacak! Geç olsun da güç olmasın demişler. Bizi pembe balonlarımızdan tanıyabilirsin! Yarışı bitirince ağlarız bir güzel! Güleriz de. Amaan en iyisi şimdiden duyguma karar vermeyeyim.
Merhaba
ReplyDeleteBrooklyn'de Tea Lounge diye cok guzel, cosy bir yer var kesinlikle tavsiye ederim. Benim icin de havuclu kekini yiyin. Ama maratonun guzergahinda oldugunu sanmiyorum o ayri:)
Takim koclugu hakikaten "cool" bir sey. Benim de host family'min babasi futbol koclugu yapiyordu. Leyla'nin gurur duyacagina eminim. Bizim kizlar cildiriyorlardi:)
Iyi haftasonlari
merhaba şimdiye kadar sizin sessiz takipçiniz oldum ama siz ve kızlarınız her zaman dualarımdasınız ve hep yanımdasınız bende iki çocuk annesiyim . son yazılarınızı okudukça mutlu oluyorum.biliyorum yaşam herzaman istediğimizi vermiyor size internette bulduğum bir http://minikkelebek.wordpress.com/2010/01/13/cennetin-cocugu-bir-terapi-oykusu/yazıyı okumanızı istiyorum dilerim beni yanlış anlamazsınız ve size sabır ve güç diliyorum sevgilerle
ReplyDeleteNe guzel yazmissiniz... Duygulara an gelmeden karar vermemek en iyisi. Cok sevgiler. F.
ReplyDeleteZeynep hanım,
ReplyDeleteBakset konusunda ki deneyimlerinizi bilmiyorum ama şundan adım kadar eminimki eğer gönüllü olmayı kabul ederseniz her zamanki o sakin ve akıllı adımlarınızla kızları büyük başarılar bunun yanında eğlenceli vakitler yaşatacaksınızdır,
Sevgiler
Ta en başlarda, İstanbul'la ilgili bir şeyler söylemişsiniz, belki Leyla için içinizi ferahlatır, biz okulda İSTANBUL dersi koyduk, seçmeli, tam dilediğiniz gibi oluyor dersler.Cengiz amcaya başarılar, sevgiler
ReplyDeletewww.adimadim.org TR daki yardım/bağış amaçlı koşu organizasyonu. Çok başarılı çalışmalar yapıyorlar.
ReplyDeleteSevgiler
Nilüfer Akyol
Haydi Leyla ve Zeynep basketbola! Haydi Cengiz Amca maratona!
ReplyDeleteBaşarılar!
Cengiz amcaya teşekkürler. haberlerinizi alabilmek çok güzel bayadır takip edemedim bilgisayar bozuktu oğlum eskerden döndü çok şükür, kardeşimin düğün hazırlığı yoğun bir dönem. tatlı yorgunluk... leyla'ya derslerinde başarılar, tatlım benim maşaallah! canım zeynep'cim hayat böyle bir şey acısıyla tatlısıyla bir mutlu bir üzgün mücadeleye devam, dün otobüs beklerken durakta bir pembeli kız gördüm nehirin bir yaş büyük hali o kadar benziyordu ki gözleri, siması, ten rengi fotoğraf çekmek istedim onların otobüsü geldi. Ne kadar özlemişim anlatamam. Pembeli kızlarda Nehir'i görüyorum. Mahmut Bey'de iyidir umarım. Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum.
ReplyDeleteTamame
Merhaba.
ReplyDeleteÖncelikle kaybınız için duyduğum derin üzüntüyü tarif edecek kelime, dilimizde ne yazık ki yok. Yok..
Ben de sizi başından beri takip etmekteyim. Nehir'le bir rollercoaster'a binmiştik, hızlıca döndürüyordu başımızı. Gerek tatlı yüzü, gülümsemesi, boncuk gözleri; gerekse başına gelen o "istenmedik" hastalıkla..
Son bir ayda ne olduğunu anlamadım ben. Yoğun bakımdaydı evet, ama hep dedim ki, çıkacak. Kocaman tümörleri alt etmiş, ameliyatlara kafa tutmuş, kemoterapi ile dalgasını geçmiş; buna mı dayanamayacak? O kısacık mesajınızla beynimden vurulmuşa döndüm, tabiri caizse.
Benim merak edip de bir türlü sormaya cesaretimin yetmediği bir konu var aslında.. Nehir, kendi mi karar verdi gitmeye? Yoksa doktorların artık yapılacak bir şey kalmadı demesinin ardından, o "bir anne-babanın başına gelebilecek en kötü şeylerden olan" kararı mı vermek durumunda kalmıştınız?
5 Cocuk 5 Istanbul: Betul Sayin'in harika kitabi. Herkese tavsiye ederim. Ozgecan.
ReplyDeleteSevgili Zeynep,
ReplyDeleteBlogunu ilgi ile takip ediyorum. Yazılarından nasıl Zeynep şimdi acaba diye kendi kendime sorup, blogu okuyunca da çok şükür kendini toparlamaya çalışıyor diye düşünüp, kendimce içimi ferahlatıyorum.
İçiniz hep ferah olsun ! Leylaciğıma da aferin ! sevgiler, adile öğüt