Zeynep Erden Bayazit, Amerika'nın küçük bir kasabasından bildiriyor. "Evet, sayın seyirciler, bazı küçük bütçeli filmler İstanbul'daki salonlarda kendilerine yer bulamazken, bu küçük kasabanın üniversite film salonunda Türk Filmleri gösterimleri oluyor."
Mahmut'çum bana iyilik yaptı, ve dün ben hiç değilse birine gittim. "İki Dil Bir Bavul". Urfa'nın bir köyünde çekilmiş, iki belgeselci tarafından... belgesele yakın. Yeni mezun bir ilkokul öğretmeni, Demirci köyüne tayin ediliyor. Sadece Kürtçe bilen çocuklarla olan ilk yılı.
Bir şey yazmak zor. Bildiğimiz bir olgu, böyle izlemek, yaklaştırmış oldu. Aslında çok iyi bir fikir, çok zengin bir malzeme. Daha çarpıcı da olabilirdi, görsellik bakımından. Teknik olarak biraz eksikti. Belki de bu haliyle daha da iyi yansıtmış olmuştur, eklemeden, eksiltmeden.
Yüzde yüz belgesel değil, "çok yakın" demiş, yönetmenlerden biri. O nedenle nasıl yorum yapacağıma karar veremedim. Belgeseli tartmam zor. Alin yazmış, ya da yorumlamış, onu okumalı, veya dinlemeli.
Ama her şekilde, şu önemliydi benim için. Giden öğretmenin, karşısına sadece Kürtçe bilen bir öğrenci topluluğu olacağını bilmeden gitmiş olması. Bocalaması. Muhtemelen de eğitiminde "yabancılara Türkçe öğretmek" yok. Ben buna takıldım. Türkçe'yi nasıl öğreteceğini bilmiyor. Bir yıl sonunda çocukların geldikleri yere takıldım ben. Hani çocuklar sünger gibi, her şeyi öğrenebilirler ya, burada zor. Tabi şartlar da zor. Ama devletin bu öğretmeni hazırlamış olması gerekir. Hiç hazır değildi. Bunu üzücü buldum. Gencecik bir öğretmen için çok zor bir başlangıç. Yazları buralarda gönüllü çalışmalar yapmak iyi olur diye düşündüm.
İzleyen bir Amerikalı, "Ama neden anadillerinde öğretim yapmıyorlar, Türkçe konusunda ısrar ediyorlar" dedi. Karışmadım.
Çıkışta, eve gelince de, kütüphaneden kiraladığımız Fatih Akın filmini izledik. "Yaşamın Kıyısında". Artık yazmam gerekir ki, sıkı sıkı takip ettiğim, farkında olmadan, en sevdiğim yönetmen oldu. Her filmi güzel. Her şeyiyle güzel. Şu ortalama Almancam da bir bu işe yarıyor. Fatih Akın filmlerini altyazısız izliyorum.
Filmin sonunda, uzun bir Türk gecesi olunca...Türkiye'nin karmaşasından uzak kaldığıma sevindim. En ufak bir ek duygusal yük taşıyamadığımı gördüm. Dünkü belgeselde ağlamak istedim. Uçurumlara. Hiçbir ülkede mükemmel eşitlik yok ama bizdeki uçurum da çok büyük. Böyle zamanlarda, umutsuzluk yapışıyor yakama. Neresinden tutsak, bilmiyor insan.
Bu sabah İTU adresime bir e posta gelmiş. Mardin'de üç okula kitap topluyor biri. Hemen "Nereye ulaştırabiliriz" dedim, Leyla'nın kitaplarını. Bilge de her yıl yapardı, bu yıl da yapıyordur.
Özgecan'cım yaw... Beyhan da destek olacaktı. Kitap işini de pratik bir halde hayata geçirmeli.
Bütün iş, sosyal sorumluluk projelerini, genel olarak, arttırmak ve herkesin "düzenli", "örgütlü" bir şekilde yardımlaşma çabasına girmesini sağlamak. Uzun vadede içselleşmesine yardımcı olmak. Herkes kendine neyi amaç edinirse artık. Sağlık ve eğitim.
Bu yıl, NYC maratonunda bir adam vardı. Tüm maratonu süperman kıyafetiyle koştu. Bana da iyi gelecek sanırım.
Esra Uzun Mail atmış... Ben herkes için yoruma koymak istedim..
ReplyDelete...
Son yazınızı da okuduktan sonra ,internette dolaşırken aklıma gelen bir fikri size sunmak istedim.
http://www.seslikitapgonulluleri.com/ böyle bir site var, isterseniz seslendirmeler yapabilirsiniz.
BU arada bende sınıf öğretmeniyim, kastamonu cide'nin bir dağ köyünde öğretmenlik yapıyorum.İki dil bir bavuldaki sınıftan tek farkımız benim yavrucuklar Türkçe biliyorlar,onun dışında herşey aynı.Şehirler ve köylerin şartları arasında uçurumlar var.
Birde aslında biz Kürtçe bilen öğrencilere nasıl Türkçe öğretilir bunu öğrendik.(en azından bizim ünide öğrettiler.. :)
bu da bizim okulumuzun blogu,
http://agacbukuilkogretimokulu.blogspot.com/
...
türk filmlerine ilgi nasıldı, merak ettim..
ReplyDeleteEsra'nin mailini gorunce bende ekleyeyim istedim, boyle seslendirmeye yonelik topluluklar gittikce artiyor ve bence gayet iyi oluyor.
ReplyDeleteBende daha once bir yazimda bahsetmistim bundan eklemek isterim, hani olur da ilgilenen olursa diye;
http://biradambirkadin.blogspot.com/2010/07/gormeyen-gozlere-yardim.html
Dün gece TRT'nin bir kanalında gösterdiler. Çok yalın, aslında çok dramatik (tüm günlük hayatını, oyunlarını şakalaşmalarını kendi dillerinde sürdürmeleri) bir filmdi. Fotoğrafçı gözünden birkaç kare. O velilerin durumu. Öğretmenin umudunu yitirip bir yerde çocuklara fazlaca bağırması gibi biraz beni rahatsız eden noktalar..
ReplyDelete"Filmlerin salonları kapatması" hakkında doğru söylüyorsunuz. Şu an Türkiye'deki 1400 salonun 1200'ü üç film tarafından kapatılmış durumda. Birisi Bir Yerde Beş Minare; acaip bir tanıtımla. Yani müthiş bir dağıtım adaletsizliği var. Orada böyle seçmece filmlerimizin gösterilmesi beni de mutlu etti. Her zaman duyarlısınız ve hep böyle kalacaksınız.