Leyla, sevgili komşumuz, en iyi arkadaşı Jo'yu çağırmıştı. Jo da, yani genleri itibariyle sanata çok yatkın, sabah elinde, tezahurat için yaptığı "nesne" ile geldi. Nesne: Kırmızı, büyük bir el, kartondan. Üzerinde Leyla'ların takım adı "Bulldogs" Bir Numara Yazıyor. Tek kalmış bir eldiveni de arkasına yapıştırmış, elimize geçirdik. Ve maça gittik.
Arada soranlar olmuştu, koç meselesi nasıl çözüldü diye. Mahmut son dakikaya kadar beklemişti, başkası çıksın diye. Nitekim çıktı! Başta hem Leyla hem ben bu önemli kariyer fırsatını kaçırdığı için bozulduk ama doğru karar vermiş, şimdilerde iyice anladık. Anlatayım.
Bugün maçta ben ve Mahmut kadar heyecanla maçı izleyen başka anne baba yoktu!!! Yaw, ne yapalım, Akdenizlilik kendini gösteriyor. Hele atmaları gereken basketleri atamadıklarında, "ahhhh" diyorduk. Yani bize göre değil bu işler.
Maça gelelim.
Önden erkek takımlarının maçının birazını izledik. Bu okul siyahi oyunculara sahipti. Ve bir iki çocuk çok iyi oynuyordu. Yani ilkokul öğrencisi olarak topa hakimiyetleri, sürüşleri görülmeye değerdi. Irk olarak üstünler. Küçük yaşta oynamaya, izlemeye başlıyorlar ve tabi ki önlerinde rol modeller çok.
Bir yandan da kızlar ve erkeklerin oyunlarındaki farklılığı konuştuk, "Neden kızlar kakarakikiri, ama erkekler rekabetçi"...Bilemiyorum, esasen kızlar ve erkekler spora aynı şekilde yönlendirilmiyorlar. Hele takım sporlarına. Bakın, etrafınızda kaç kız var, basket oynayan. Futbol oynayan...Cimnastik, bale, tenis, yüzme. Hiçbiri takım oyunu değil. Voleybol sadece. O da ilkokul düzeyinde kaç kişi bilemiyorum. Genelleme tabi...
Amerika'da yaşayanlarınız benden daha iyi biliyorlardır, ben bu amatör çocuk liglerini çok eğlenceli buldum. En azından Ithaca'da. Maç başamadan, BJM'den bir sporcu, "Bu bir eğlence, yenmek yenilmek değil, birlikte iyi zaman geçirmek esas" ana temalı bir konuşma okudu.
Ligte, aileler ön planda. Yani koçlar, hakemler ailelerden. Aslında böyle olunca, bizdeki, özel okullarda bile olan imkansızlıklar ortadan kalkıyor. Maddi bir yük gelmeden çocuk ligi oluşuyor.
Yani adını yazmayacağım, ama Leyla'nın para vererek basketbol dersine gittiği özel klüpteki çalışmalara kıyasla çok daha iyi bir çalışma ve oyun oluyor. Ve takım oyununu öğreniyorlar.
Sonuçta çok eğlenceli idi. Karşı takımın kız takımı da fizik olarak çok üstündü. Nasıl oldu ise oldu, ve bizimkiler ezilmedi. Maç berabere bitti. 18-18. Ha ha, skor nasıl? Koç Ike, maçın sonunda, "Karşı takım çok iyi. Geçen yıl, erkek takımına karşı oynamıştık, 44-0 yenilmiştik" dedi. "Erkek takımı da aynı skorla yenilmişti üstelik" dedi.
Şimdi yazarken ise şunu farkettim. Christmas'tan beri biraz burukuz aslında. Ve bugün hem Mahmut hem de ben çok iyi vakit geçirdik. Güldük. Çocuk ligini neden sevdiğim anlaşıldı herhalde. Bizi olduğumuz ana getirdi, "Let'go Bulldogs Let's go" derken biraz kafamız dağıldı.
Haftaya bu evden, başka bir eve taşınacağız. Yani, Özgecan yazmıştı geçenlerde, "Göçerliğe alıştınız nasıl olsa" diye. Doğru. İki yıldır, ne kadar farklı yerlerde kaldık. En çok bu sokağı sevdik. Komşularımız da üzgün. Hangimiz şanslı karar veremiyoruz. Ama bu ev, önce hayır, sonra evet, sora hayır, sonra evet şeklinde giden bir kiralama sürecinden sonra taşındığımız bir ev oldu. Ve bu sayede ben Carole ile tanıştım, Leyla da Jo ile. Kabaca, kampüsün kuzeyinden, güneyine taşınıyoruz.
Ithaca için tabi mesafe algılayışı farklı ama İstanbul'a göre, şöyle diyeyim, Levent'ten, 4.Levent'e taşınmak gibi! Sadece Leyla ve Jo'nun program ve bir ayarlama yapmadan sokakta oynama zevkleri kalmayacak, ama olsun. Şimdi de "sleepover"lar başlayacak. Hatta, "Siz taşınmadan bu evde mutlaka bir sleepover yapmalıyız" dedikleri için, bu gece Jo bizde kalıyor.
Taşınmamızın iyi yanı, Leyla hem okul otobüsüne biniyor olacak, ya da okula yürüyebileceğiz. Ki, kış için daha çok karlı olacağı söylenen aylarda orada olacağız. Evde yaşlı bir kedi var, ona bakacağız. Hem ben hem Leyla bu konuda da heyecanlıyız. Ve evde bir piyano var. Leyla altı, yedi aydan sonra piyano çalmaya devam edecek.
Carole ise çok tatlı. Görüşmemiz hem bir amaca yönelik olsun, hem de düzenli olsun diye birlikte bir ders almamızı önerdi!! İkimiz de yürüyeceğiz ve ortada buluşacağız!
Yani komşuları bırakmayacağız.
Yılbaşı akşamı Carole'ların New York'tan, Üsküdar'dan bize sürpriz yemek getirdiklerini ve bizi yemeğe davet ettiklerini yazmadan bitirmeyeyim. Leyla yeni yıla mantı ile girdi! Sevgili Carole okumuyor, ama gıyabında yazayım, bence ben daha şanslıyım!
Ha bir de, dedemiz okuyorsa, geçen akşam yaptığım tavuk şinitzel ile, Leyla'nın, "Tamam anne, süper şef oldun artık" ünvanına kavuştuktan sonra, dün akşam da kuşkonmazlı risotto yaptım. Yine yıldızlı geçtim. Özgecan'cım kulakların çınlasın. Birlikte yapacaktık. Şimdi neden birlikte yapalım dediğini anladım. Benim hızımı da hesaba katarak, ve ilk yapışımı, iki saatimi aldı! Sohbet eşliğinde daha zevkli olacağı kesin. Ama defterime bir tarif daha eklendi, döndüğümüzde bu kez ben sana hatırlatırım nasıl yapıldığını.
Feride'cim, raw food, İstanbul'a dönüp, vitamix e kavuşunca yeniden başlayacak. Ama anlıyorum ki, yemek pratiği her çeşit mutfak için bir baz oluşturuyor. Tad, biraraya getirme, değişik malzemenin yaptığı etkiler...gibi. Ah bir de şu doğrama işinde gelişsem. En çok zamanımı o iş alıyor. Biraz da blender eksiği tabi.
İşteee, buranın havadisi bu kadar!
ohhhhhhhh!
ReplyDelete:)
Mutlu oluyorum bu siteyi açınca ve yeni birşeyler yazdığınızı gördüğümde ,
ReplyDeleteSevgilerimle
Sevgili Zeynep,
ReplyDeleteTezahüratlarınız bize de iyi geldi...
Taşınma kolay gelsin...
Sevgilerimle...
Yeşim
iyi vakit gecirmeniz ne guzel, sizin adiniza cok ama cok sevindim.
ReplyDelete