İnişler çıkışlar devam.
Evde rutine giremeyen tek kişi benim. Leyla'yı hemen yaz okuluna göndermeye başladık. Hem spor yapsın, hem de evde tek başına, komşu çocuk da yok burada, kalmasın diye. Babişko, servisle de gidip geldiği için, belli saatlerde gidip geliyor.
Ben ise çabalıyorum. Metro ile mi gitsem, arada taksi, acaba araba, aklımda eski Vespa'm. Evin işlerini nasıl düzene koysam. Sporumu nasıl düzene koysam. Yani gündelik hayatımı bir düzene sokma çabasındayım. Yeni rutin yaratma çabası. Kadının "juggle" etme halleri. Bazı günler daha verimli, bazıları değil. Ara ara gece uykum kaçmış bir halde uyanıyorum.
Etrafım anılarla çevrili. İşte bu zor. Şaka bir yana hep aynı yerde yaşamışım. Bu büyük bir lüks, ama bir yandan da sokağa her adım attığımda, sanki 30 yılın içinden geçiyorum. Genç kızlığım, genç kadınlığım, sadece Leyla ile olan hayatım, Nehir, Nehir sağlıklıyken, Nehir hasta iken...
Sanıyorum, 2008 kasımdan bu tarihe olanlar beni o kadar şaşırttı ki, o ara o kadar başka türlü yaşadım ki, şimdi başka bir gezegen veya yüzyıldan geri ışınlanmış gibiyim.
Varolmanın dayanılmaz ağırlığı, hiç çıkmıyor aklımdan. Tam da böyle. Üzerimde büyük bir ağırlık. Ve "Nasılsın" soruları. "Nasılsın, iyi misin?" sorusuna dayanamıyorun. Çünkü, "Hayır, iyi değilim" demek istiyorum. "Çok şükür" demek içimden gelmiyor. Beni en çok zorlayan, işte bu gündelik hayattaki bu sıradan, laf olsun diye sorulan, yanıtı da hep belli olan soru. Belli değilmiş meğer.
Bir geçiş dönemi bekliyordum. Çok ağır bir depresyona girmeden, hafif hafif, alışmayı umuyorum. Bu hafta yataktan dahi kalkamayacak hissettiğimde, kendimi kaldırıp, spora gitmeyi başardım. Çıktığımda düzelmiştim. Geçen pazar sabah 5.30'ta uyanıp, Belgrad'a gidip, koşunca, kendimi iyi hissettim. Bütün iş spor yapmakta benim için. Ne olursa olsun, sürünsem de yapmalıyım. Başka türlü kendimi ayakta tutmakta çok zorlanıyorum.
Şu rutini bir oluşturabilsem.
Bazı yerlere gitmek istemiyorum. Nehir'le gittiğim. Hasibe Hanım örneğin. Kapısından adım attığımda, ağlamaya başlayacağımı o kadar iyi biliyorum ki, "Nasılsınız" sorusuyla...Gitmedim. Ne yapacağım, nasıl alacağım sebze meyveyi, organik, derken, Kanyon'da cumaları organik stand açılır olmuş. Beni kurtardılar. Üstelik çok da tatlı kadınlar. Bana çiğ bamya yedirdiler, derken acur. Ben sertifikaları, ürünlerin yörelerini sordum. O sırada, esas ilgili genç adam geldi. Yüzü tanıdık geldi, ama çıkartmam, hele bu aradan sonra, çok zor. O beni tanıdı. Feriköy'deki pazardan. "Saçlarınız uzundu", dedi. Ben de hatırladım. Nehir'e bol bol kırmızı üzüm aldığım tezgah. Genç adamların olduğu, güzel de muzları olurdu. Taa, 2008 ve öncesi. "Çocuklarla gelirdim, evet" dedim. Böyle olunca Kanyon'daki tezgah benim için yakınlaştı. Keçi sütünden peynirler, terayağ, yan masada organik sabun, şampuan...Fiyatları henüz karşılaştıramadım. Ama çok önemli değil, bu kadar anı içinde "yeni"liklere ihtiyacım var.
Arada "eski"ler hoşuma gidiyor. Levent'te hep alışveriş ettiğim kırtasiye vardır. Genç bir adam, dükkanda büyüdü, hala da adını öğrenmedim, buranın hala tutunuyor olmasını çok seviyorum. Zaten çarşıda değişmeyen, düşüneyim, Venüs, Merkez, belki de bu üçüncü yer. Oraya girdim, fotokopi için. Sağıma baktım, "moleskin" ajandalar! 2008'te ilk kez almıştım... İki tane var, içleri dolu. Saklıyorum. Gündelik, okulla ilgili yapacaklar derken Nehir'in hastane notlarını alır olmuştum. Bloga başlamadan önce. Sonra, TR'ye dönerken yenisini almıştım, o çok dolu değil...Gelmeden önce arayıp durdum, 18 aylık olanını, bulamamıştım. Meğer çıkmamış. Levent'te, küçük kırtasiye dükkanında buldum. Çok satmadıkları için sipariş vermemişler, ben isteyince, aradı, buldu, ertesi gün geldi. İşte, böyle basit anlarda, bu "tanıdık"lık hissini, "küçük" dükkanları, "mahalle"de olmayı çok seviyorum.
Dün ara ara yokladığım sitelere baktım. Kanserle mücadele eden. Güneş, iyi değildi, uzun süredir. Bekleniyordu. Ama bekleniyor olması kolaylaştırmıyor. Ayşegül ve Mustafa Güneş'lerini kaybetmişler. Yoğun bakımda, makinede iken dört yaşında olmuştu. Çok mücadele ettiler. Güneş huzur buldu artık. Allah Işık'a, Güneş'in ikizi, uzun ömür versin.
İşte, hayat karmaşası.
Sevgili Zeynep Hanım,
ReplyDeleteSİze severek alışveriş yaptığım bir siteden bahsetmek istiyorum. Nazilli'de bir çiftlik, sahibesi Pınar Kaftancıoğlu. Her cumartesi bir liste e-mailliyor, istediklerinizi işaretliyorsunuz. Bir kaç güne evinize bir koli geliyor. Koliyi açmak da ayrı bir zevk. Biz çok memnunuz isterseniz siz de bir inceleyin.
www.ipekhanim.com
Sevgiyle kalın, yakında birlikte koşacağız inşallah.
Esin Türken
Ayşegül ve Mustafa ya cok uzuldum gercekten de.. Allah sabir versin ve yardimcilari olsun.
ReplyDeleteEvinize hos geldiniz bu arada..
Melis
zeynep abla, dönmenize sevindim, umarım herşey daha normalleşir burada.. Hem belki yüzyüze tanışma fırsatımız olur...
ReplyDeleteSevgiyle ve sabırla olun..
Koşu programı...
ReplyDeleteKoşu programı...
Koşu programı...
Koşu programı...
Koşu programı...
Koşu programı...
Koşu programı...
Koşu programı...
Koşu programı...
Koşu programı...
Koşu programı...